28 Aralık 2015 Pazartesi

Uzuun Bir Hafta - A Looong Week

Tamam yazamadığımın farkındayım, ama gerçekten uzun bir hafta oldu bu:D. Tek sefer de yazıp kimseyi sıkmamaya karar verdiğim için olay olay anlatacağım.

İlk olarak pazartesi sabah erkenden kalkıp Mustafa, Lale ve Buketle buluştuk. Onları arabaya aldık ve Halifax'a doğru yola çıktık. Araba dediğim 7 koltuklu uzun olanlardan artık ne deniyor hiçbir fikrim yok. Ben en arkadaya geçtim, kafamı yastığa dayadım, kulaklığımı taktım ve uyudum. Üç buçuk saatlik bütün yol boyunca uyuduğum için bir yol hikayem yok:D Sizi bilmem ama uzun bir araba yolculuğunda (aslında herhangi bir yolculukta, uzun veya araba olması şart değil:D) en sevdiğim şey müzik dinleyerek uyumaktır. Bir insan nasıl müzik dinleyerek uyur veya uyurken müzikten ne anlar tarzı mantıklı sorulardan uzak duruyoruz.

İlk gittiğimiz yer Halifax'ın hemen dışındaki Peggy's Cove oldu. Bir tarihi varmış ama Colin anlatmadı bize, etrafta da yazı yoktu. Çok güzel bir yerdi ve manzara çok güzeldi. Sorun şu ki hava bulutluydu ve güneş yanlış taraftaydı dolayısıyla kıyıya vuran dalgaları çekemedim. Ama bekleyin saldırmayın hemen, fotoğraf çektim!





Buradan sonra da kalacağımız yere gittik. Kalacağımız yer kiralık bir ev gibiydi ama kiralayanı tanıdıkları için bizim kalmamıza hemen izin verdiler. Biraz dinlendikten sonra hemen en yakındaki Türk restoranına gittik. Evet kesinlikle her şey çok güzeldi. Burada yediğim onca şeyden sonra. Yüzümüzdeki ifadeleri görmeniz lazımdı:D. Hepimiz çok mutluyduk. Ne varsa hepsinden yedik, Colin'e de denettik hepsini.

Akşam da buz pateni yapmaya gittik. Herkes çok eğlendi ama benim için tam bir işkenceydi. Patenleri giymek, onlarla yürümek, sonra kaymaya çalışmak, beceremeyim yaşlıların kullaandığı yürütgeçlere benzer bir şeyle kaymayı denemek, ona tutunurken iki büklüm kalmak ve patenleri çıkartmak... Hepsi ayrı birer işkenceydi, buz pateni bana göre değilmiş:D.



Heyecaan:D




Hepimizin ilk yemeği:D
(sağdan sola Lale, Buket, ben, Mustafa ve Colin)






Tatlılara bayılmam ama benim bile canım çekti yani:D.


Sonraki gün sabah kahvaltıyı evde yapıp alışverişe gittik. Bir şey bulamamış olmama rağmen çıkmadan önce gözüme kestirdiğim bir mağazadan Metallica ve Pink Floyd t-shirtleri aldım mutluyum:D.

Öğle ve akşam yemeklerini de ayrı Türk restoranlarında yedik. Hepsinin ustalarıyla tanıştık sohbet ettik. Adam gibi bir çayın tadını çıkarttık. Sadece yemek için gitmiştim zaten ve pişman değilim:D.

Aynı gün bir de Go-Cart'a gittik ama hiç güzel değildi, çok küçüktü ve sürekli otomatik olarak hızını kesiyorlardı. Öyle ki ilk kim başlarsa onu geçme şansın yoktu neredeyse.

Çarşamba günü de erken kalkıp kahvaltımızı edip yola koyulduk. Ben yine uyudum tabii ki. Herkesi evine 2 civarı bıraktık ama Colin'in işleri nedeniyle ben eve 7-8 gibi geldim.

Sonuç olarak güzel bir geziydi. Bol bol yemek yedik:D.


A Loooong Week

I couldn't write much because it's been a long week for me. To start with, on Monday me, Colin, Mustafa, Lale and Buket got together and went to Halifax.

We took the big car and I slept through the whole trip xd. We first went to Peggy's Cove. Colin said it had a long history but we didn't see any signs about it so I don't know the history:D. The first photos above are from there. Sadly, the sun was in a wrong angle so I couldn't take as good photos as I wanted to.

Then we arrive to Halifax. We first went to our house that we would stay in and then went to a Turkish restaurant. The food was amazing and we all missed the Turkish food. It is much better than what we eat here:D. We preety much ordered everything. We met the cook and talked to him and the other Turkish crew. Then we went for ice skating. I figured that it is just a pain for me. I didn't like it but they had lots of fun.

Next day we had our breakfast at home and went to a shopping mall. I didn't find anything I want except a Metallica and a Pink Floyd t-shirt:D. After that we ate our lunch in another Turkish restaurant. We did the same, ordered everything and met everyone:D. Then we went for Go-Cart but it wasn't that good as they cut your speed very often. And in the and we ate dinner in a third Turkish restaurant:D. So we tried every restaurant and met lots of people.

On the third day, we came back. I really liked that trip as I ate lots of great food:D.


17 Aralık 2015 Perşembe

Şirin Şeyler - Cute Things

Bugün aslında neredeyse hiçbir şey yapmadık. Çünkü cuma okulun son günü, christmas tatiline giriyoruz. Dolayısıyla kimse bir şey yapma modunda değil. Ben de genelde kitap okuyorum. Ama kısa da olsa şunun çok hoşunuza gideceğini düşündüm.

Geçenlerde 1. sınıfların noel babaya yazdıkları mektuplara cevap yazmıştık (şahsen benim fikrim "Noal baba yok, tüm hayatın bir yalan" yazmaktı ama izin vermediler haliyle:D). Bugün hemen yanımızdaki ilk okula gidip mektupları sahiplerine verdik. Noel baba Shiann'in hala ilk okulda öğretmen olduğunu sansa gerek ki ona vermiş mektupları. Çocukların ne kadar sevimli olduklarını anlatmama gerek yok sanırsam:D. Hepsinin sırayla kalkıp adını söyleyip mektuplarını beklerkenki yüzlerini izlemek acayip keyifliydi:D. Daha sonra da küçük arkadaşlar kalemlerini ve kağıtlarını alıp onlara mektup getiren büyük arkadaşlarıyla eşleştiler ve boyama yaptılar:D. Tamam boyama konusu biraz işkence olabilirdi ama boyamaktan ziyade onları izlemek çok keyifliydi:D. Ve bu sırada ben yine bir çok minik arkadaş edinmiş oldum (niyeyse küçük çocuklar beni hep çok severler:D).

Tuhafıma giden tek şey çocukların artık tablet, telefon, psp gibi şeyler istemesi oldu noel babadan. Ben de bi düşündüm ben 1. sınıftayken tablet yoktu. Babamın telefonundan amiral battı oynarsam şanslıydım:D Yani ben yaşlı hissettiysem artık...(gerisi can sağlığım adına getirmiyorum).

Dipnot: Tamam kabul her sene itinayla noel babadan bana yılan getirmesini isteyen bir çocuk olarak ben de çok normal değildim. Ama bundan iyidir, yani sanırım :D.


Cute Things

Nothing much happened today. As we are going on a holyday after tomorrow, no one is excited to do school work. So I usually read my book.

But last week we had written answers for 1. grade kids who had written a letter to santa (though my first intension was to write "There is no santa, your whole life was a lie." they didn't let me:D). Today we went elementary school to deliver that letters. They were so cute that I cannot describe:D. Their faces were priceless when one by one they stood up and told us their name:D. After they all had their letters, we sat together and painted some pictures. And I got lots of new little friends (for some reasons the most of the little kids like me).

The only weird thing was they all wanted tablet, psp, pc games etc. Well, when I was at grade 1, there weren't any of those. So even I felt old:D. (Ok, I admit that as a kid who wanted a snake from santa every year, I wasn't that normal:D).

14 Aralık 2015 Pazartesi

Hayal Kırıklığı - Disapointments

Evet şu sıralar günlerim sakinleştiği için yazacak bir şey bulamıyordum. Çok kısa da yazmak istemiyorum (kime göre neye göre kısa orası tartışılır tabii). Ben de baktım bi buraya geldiğimden beri bir çok şey yaşamışım ve hepsinden de zevk almışım ama ben böyle yetiştim yani. Her şeyden zevk almaya programlamışlar beni:D. Ben de umduğum gibi çıkmayan şeyleri listeleyeyim dedim.

1) En büyük hayal kırıklığım Cadılar Bayramı oldu. Yani ben çok kapsamlı bir etkinlik beklerken (biraz filmlerin biraz da annemin etkisi) çok basit bir şeyle karşı karşıya geldim. Bizim evde çok daha iyi kutlanılmış yani:D. Aslında bir açıdan bakınca da tamam filmlerde çoğu şey abartılıyor ve bu onlar için normal bir şey ama en çok ilgimi çeken kimsenin görünmeye çalıştığı kadar heyecanlı olmamasıydı. Sanki eğlenmek için değil de yapmış olmak için yapmışlar gibiydi. Christmas'dan daha iyi bir performans bekliyorum hadi bakalım:D.

2) Etrafta, özellikle okulda. aşırı bir cinsiyet ayrımı söz konusu. Ayrım demeyeyim de, hani ilk okulda 3. sınıf civarı bir zaman vardır ya erkekler erkeklerle kızlar kızlarla oynar sadece. Aynı şekil lisede hala devam ediyor anlaşılan. Bırak takılmayı, karşı cinsle konuşmak bile çok tuhaflarına gidiyor. Isaiah ile bisiklet sürerken tanıdığım diğer iki kızı da çağıralım mı dediğimde bana attığı bakıştan anlamam lazımdı sanırım:D. 3. sınıftan tek farkı artık "sevgili" kavramını keşfeden arkadaşlar "sevgilileriyle" takılabiliyorlar. Yani 13 yaşında biriyle nereye kadar çıkacakları da tartışılır ama bu konulara hiiiç girmeyeceğim benimle alakası yok:D.

3) Eğitim sistemlerini merak ediyordum. Şu ana kadar gördüklerimden yola çıkarak çok güzel yanları olmasının yanı sıra büyük eksiklikler gözüme çarptı diyebilirim. Bir kere bizden çok gerideler. Ben denklik almam gerektiği için 10. sınıfı okuyorum ama işlediğimiz konular bizim 6-7 konularından ileriye gitmiyor. Hatta konuları da çok yüzeysel işliyoruz. Derslerin çoğunda "Ya bunlar bunu şimdi görüyorsa 6'da falan ne yaptılar ki?" diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Her öğrenci gibi benim de derslerin kolay olmasıyla hiç derdim yok ama bu işin bi de dönüşü var:D. Burada kalsam sanırım şu ana kadar öğrendiklerimle liseyi bitiririm. Bunu abartmadığıma emin olabilirsiniz çünkü 11 ve 12'lerin matematik, fizik ve kimya kitaplarını inceledim sınıfta bırakılanlardan ve zorlanmadığımı söyleyebilirim:D. Hatta matematik öğretmenimiz aynı zamanda 11'lerin kimyasına giriyormuş, o kimya testlerini kontrol ederken boş bir tanesini de ben doldurdum ve 100 aldım:D. Ama gel gelelim seneye döndüğüm sırada 10. sınıf hakkında hiçbir fikrim olmayacağından yazın çalışmakla geçecek. Bir ara acaba şimdiden başlasam mı dedim ama her şeyin bir sırası var, buraya İngilizce bilgimi ilerletmeye geldim sonuçta:D.

Evet sanırım başlıca hayal kırıklarım bunlar diyebilirim. Daha düşündüm ama aklıma pek bir şey gelmedi:D. Bunu iyiye işaret olarak algılayacağım:D:


Disappointments
As my life here became ordinary and as I don't want to write too short, I couldn't find anything to write. Well, ssince I came here I had lots of different things and enjoyed because this is who I am. I'm programmed to enjoy:D. So this time, I decided to write about my disappointments.


1) My biggest disappointment is probably The Halloween. I was expecting something really great (because of both the movies and my mum) but it was really basic to me. The biggest problem about Halloween was no one seemed to be enjoying it. It seemed like they just did because they should. Well, I'm hoping a better performance for Christmas:D.

2) There is a huge gap between the genders. It's like as if I'm at 3. grade, where girls only play with girls and so as boys. Even just giving the idea of asking girls for ride a bike had made Isaiah give me a are-you-crazy look:D. The only thing is they now have the word "date". So they are "dating" with someone to hang around. And their "dates" are no different than our friends:D.

3) Although the education system has great parts, it has bad parts too. They are too behind. Of course the word "behind" may change with your point of view but they are learning things that we learn at 6 on 10. grade. That makes me wonder what were they doing on that grade. I looked at the higher grade's books and they were easy as well. So I suppose I can graduate here with learning exactly nothing new:D. As an ordinary student, I'm not complaining about having easy lessons but I have to go back next year and on this summer, I have to cover the Turkish grade 10:D.

Hopefully, these are all of my disappointments for now. I guess this is a good sign:D.

5 Aralık 2015 Cumartesi

Erken Bir Yılbaşı - An Early Christmas

Ne zamandır yazamıyordum, en iyisi yazmaya geçen hafta sonundan başlayayım. Cumartesi sabahı saat 8'de kalkıp hemen yollara düştük. Biz dediğim ben ve konak ailem:D. Yaklaşık 2 saatin sonunda Moncton'a vardık. Moncton benim uçakla Toronto'dan aktarma yapıp geldiğim şehirdi bu arada. İlk iş olarak otele eşyaları bıraktık ve alışveriş merkezine gittik. Bana iki buçuk saat sonra buluşuruz dediler. Çok büyük bir yer değildi ve ilgimi çeken pek bir şey de olmadı. Sadece ihtiyacım olan spor ve tenis raketi çantalarını aldım(not düşeyim geçen cuma black friday olduğundan her şey ucuzdu). 

Alışverişten sonra beni bir lokantaya götürdüler. Her yıl bugünlerde buraya gelirlermiş bir kere. Lokanta hoştu, yemekleri de güzeldi. Yemek yedikten sonra otele dönüp beklemeye başladık. Neyi diye soracak olursanız o gün geçit töreni varmış. Yılbaşı temalıydı ama onların christması bile ay ortasında ne diye o gündü hiçbir fikrim yok. 

Geçit sırasında donmamakla uğraştığım ve telefonu odada unuttuğum için fotoğraf çekemedim. Ama yaklaşık yüz katılımcının olduğu bir geçitti. Herkesin kendi arabasıyla çektiği bir podyumumsu bir şey vardı:D. Kesin bir adı vardır ama ben bilmiyorum. Bu podyumları ddeğişik temalarla süslemişler. En sonunda da noel babanın arabası geliyordu. Çok güzel bir olay olsada eksi on beş derecede üç saat ayakta bekleyince pek de hoş olmuyordu. Sonlara doğru ben bitse de gitsek moduna girmiştim:D.

Ertesi gün öğle yemeğine bir arkadaşlarını çağırdılar. Yemek boyunca arada benim de katıldığım sohbetler edildi. Ayrıca arkadaşları olan çift beni evlerine davet etti, umarım gidebilirim:D.

Yemekten sonra tekrar yola çıktık. Ama eve gitmek yerine beni bir gençlik merkezi tarzı bir yere bıraktılar. Diğer exchange öğrenciler de oradaydılar. Yapabileceğimiz bir çok seçenek olmasına karşın ben üç saatimi bilardo ve basketbol oynayarak geçirdim. Bilardoda çinli öğretmen de dahil olmak üzere herkesi yendiğimi de belirtmeden geçmeyeyim :D.

Günün sonunda eve döndüğümüzde çok yorgundum ve hemen yattım. Güzel bir hafta sonu olduğunu söyleyebilirim. Çok uzun da değildi kısa da:D.


An Early Chirstmas

I couldn't write for a while and I suppose I should start by telling my last weekend. Saturday, me and my host family got up at 8 and went for a ride. After 2 hours we arrived Moncton. Moncton is the city that I flew from Toronto when I first arrive Canada.

First we found our hotel and left our stuff there. Then we went to a shopping centre. It wasn't that big and I couldn't find something that I interested in. I just bought a sport bag and a tennis bag which I really needed.

After that they took me to restaurant which they usually go around these times. My meal was really nice and I liked there.

Then we went our hotel back to watch a christmas parade. I couldn't take any photos as I left my phone in my room but it was great. There were like 100 groups that had their own cars and stuff. And in the and the santa came. It was awasome but I was really tired after 3 hours of standing in a cold weather.

The next day, we returned but they took me to something like a youth centre. The oyher exchange students were there too. There were many things to do and chose playing pool and basketball. It was a fun time.

When I came back, I was too tired that I went to bed. So, it was a nice weekend. Not too long, not too short:D.

24 Kasım 2015 Salı

Kar Tatilii - Snow Daay

Ne zamandır yazamadığımın farkındayım. Ama merak etmeyin geçen hafta evden burnumu çıkartmadım çünkü biraz hasta gibiydim kötüleşsin istemedim. Pazar günü de alışverişe çıktığımız sırada etraf ne kadar değişmiş diyordum ama nedenini çözemiyordum. Meğer ağaçların yaprakları dökülmüş. Hemen ne ara döküldüyse. Garipsedim tabii başta.

Neyse işte eve geldik pazar alışverişinden sonra. Film izledim. Güya erken başlatmıştım erken yatayım diye ama film de bitmek bilmedi. Ben yine 11 gibi yatağa giderken Shiann yarına kar bekleniyor belki kar tatili olabilir dedi. Heyecanlandım tabii. Bir yandan da dışarı bakıyorum. O sırada yağmıyordu. Ben de yattım.

Sabah ilk bi uyandım 7 gibi. Bi evi dinledim, sessiz. Kapıma baktım, altından ışık gelmiyor. Shiann kapının altından ışık gelmiyorsa uyanma boşuna demişti. Oh be diyip tekrar yatağa gömüldüm. Bir daha kalktığımda saat 9 buçuktu. Herkes hala uyuyordu. Ama ben yine de kalktım, kendime çay koydum ve pencereye koştum.

Vee şunu gördüm:








(Bu okuldan bir manzara, ama manzara manzaradır:D)


Şu ana kadar Kanada benim için başka bir şehir gibi bir şeydi. Biraz soğuk ama normal. Dünse birden başka bir kıtada olduğumu hatırladım. Sabaha doğru başlayan kar her yeri bembeyaz yapmıştı. Yerde 15 cm kar vardı. Ben de biraz evde bekleyip herkes uyandıktan sonra dışarı çıktım. Tabii öncesinde kafamda çınlayan anne sesine uyup kaşınana kadar giyindim:D. Kar küredim, araba camı temizledim ve yol açtım. Sonra da Ahna beni çekiştirmeye başlayınca onunla kar topu savaşı yaptık. Sonra da bir kardanadam yapıp adını "Kardanadam Steve" koyduk. Önüne de kardan Steve yazdık. Bunların resimleri Shiann'de olduğundan onları şu an koyamıyorum.

Sonra diğer arkadaşlarım dışarıda mı diye bakmaya gittim ama kimse çıkmaya yanaşmadı. Adamlar bayılmış kardan tabii. Bir de bana "Bu senin ilk karın, tabii seversin" diyenler çok oldu(neredeyse herkes). Ben de onlara "Ne ilki, Türkiye'de de kar var tabii ki. Yarışsak kayakta seni geçerim bile." falan tarzında cevaplarla iyice şaşırttım:D. 

Bunun ardından öğleden sonra yılbaşı alışverişine gittik ve ben kaldığım aileye, aile büyüklerine(onlara gidiyormuşuz yılbaşında) ve orada olacak diğer çocuklara hediye aldım. Bir de en çok dolaştığım 3 arkadaşıma bir şeyler aldım:D. Hiçbiri büyük değil ama önemli olanın boyutu ya da fiyatı fiyatı olduğunu sanmıyorum zaten.

Bugün de okula giderken ve dönüşte her karlara baktığımda tamam şimdi Kanada oldu diyordum. Bakalım ne zaman ben de bundan bıkacağım:D.


Snow Daay

Well I know that I couldn't write for a while but I wasn't well, so I stayed at home for whole week. But when we went out Sunday for shopping I noticed something different. Then I realized that the leeves had fallen.

Sunday night, while I was going to bed, Shiann said that it could be snow day the day after. I was so excited that I looked outside but there was nothing. So I went to bed. When I woke up like at 7 am, I first listened the house and there were no sound. Then I checked my door and there were lo light coming under it, which means no one was awake. I tought "Yeey, snow daay!" and went back to my sleep immidatly. I woke up again at 9 30. There were still no one awake but I got my tea and watched outside. What I saw is in the photos above:D.

Since I came here, Canada was like a new city. But when I see it covered with snow in just 3 or 4 hours, it became a different country. I stayed in to wait everyone to get up and I went outside. I helped cleaning the car and the path. Then I played with Ahna. We made a snowball fight and a snowman called "Steve The Snowman". And we even wrote the name under him with snow. Then I went to check if anyone was out but there were no one. They all don't like snow I guess:D. The most common reaction to me was "Of course, this is your first snow." which made me answer like "Of course not. We have snow in Turkey.  I can even beat you in skiing." And they went confused:D.

And today, every time I looked outside at the snowwhite fields, I feel like "Yep, this is Canada.":D

15 Kasım 2015 Pazar

İyi Ki Varsın Babacığım:)

İyi ki varsın babacığım:). Benim için yaptığın her şey için sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Senden öğrendiğim şeyleri yazmaya çalışsam bu sayfa yetmez:).

Ben gitmeden önce bana demiştin sensiz ev aynı olmayacak diye. Niye ki demiştim, zaten ya uyuyorsun ya uçuşta. Olsun demiştin, görmesen bile birinin yan odanda olduğunu bilmek ayrı bir duygudur. Duygulanmıştım...

Her şeye bir planı bir fikri olan, her şeyi tamir edebilen, istediği her şeyi elde edebilen, bizim için elinden gelen her şeyi yapan canım babam. Sana sahip olduğumuz için ailecek çok şanslıyız bence. Seni çok seviyorum, iyi ki doğdun:)

13 Kasım 2015 Cuma

Quebec Notlar No.3 - Quebec Notes No.3

Evet gelelim son güne. Pazar günü sabah yine erkenden kalktık. 8:15'te oteli boşalttık ve yola koyulduk. Çok bir yere gitmedik. Eski bir katolik klisesi varmış oraya gittik. Brazilyalılar hemen üstüne atladılar tabii. Bense içerinin fotoğrafını çektim. İçeride servis yapıyor oldukları için çok bir yerini gezemedim ama kocamandı ve çok güzeldi.








Anca bunları çekebildim ama kocamaaandı.

Günün kalanındaysa eve döndük. Yolda biraz uyudum ama beni uyutmadılar ne uyuyorsun be diye:D Uzun lafın kısası çok eğlenceli olmasına karşın Quebec'te pek bir şey yapmaktan ziyade yollarda geçirdiğimiz bir geziydi:D. Ama dediğim gibi ben çok eğlendim.

11 Kasım 2015 Çarşamba

Quebec Notları No.2 - Quebec Notes No.2

İkinci gün ilkinden çok daha atraksiyonlu geçti. Sabah saat 7'de kahvaltı için kalktık. Gece 3'te yattığımız için pek iyi olmadı tabii:D. Ama işin iyi yanı otobüsümüz 11'de kalkıyordu biz de o saate kadar alışveriş merkezlerini gezdik. Arkadaşım küçük bir hoparlör aldı. Otobüste Old Quebec'e doğru giderken ondan bir çok şarkı açtık:D.

Old Quebec oraların en eski şehriymiş. Modern binaların yanı sıra çok güzel eski binalar da vardı. Oraya giderken bir köprüden geçtik ve arkadaşlarla tepkimiz "Aha çakma boğaz" oldu:D. Harbiden de küçük bir boğazı andırıyordu ama bizim manzaramızdan eser yoktu tabii ki. Şehri gezerken ise bir an kendimi İstanbul'da sandım. Sokaklar ve binalar Taksim taraflarını çağrıştırdı bende.

Kanıtlarım da var! (her binanın resmini çekemedim ama bundan daha fazlalardı)

















Fotoğraflara yorum yazmıyorum, kendileri konuşuyorlar zaten:D


Günün çoğunu yürüyerek ve sohbet ederek geçirdik. Bu sırada yolda "Free Hugs" tabelasıyla dolanan kişiler gördük. Yaklaşık 5 taneydiler ve biz de gidip hepsine sarıldık. Yalın'ın "bundan para mı kazanıyorlar?" tepkisiyse paha biçilmezdi:D.

Acıkınca bir Meksika lokantasına girdik. Acılı burrito söylemeye karar verdik. Bizim adana dürümden tek farkı o kadar lezzetli olmamasıydı:D. Mustafa ve Barkın acıyı fazla kaçırdıklarından zor bitirdiler:D. Günün kalanını da Tim Hortons'a gidip çay ve tatlı alıp sohbet ederek geçirdik.

Akşama doğru otobüse tekrar binip yakınlardaki bir stadyumda hokey maçı izledik. İzlemesi zevkli olsa da taktikten çok kafa göz girişmekten ibaret (ciddiyim, birileri kavga edince hakemler ayırmıyor) bir oyun gibi geldi. Favorim olduğunu söyleyemeyeceğim:D. Oyunda New Brunswick'ten bir takım ve Quebec City'den bir takım kapışıyordu. Biz doğal olarak New Brunswick'i tuttuk. Maçın sonunda 7-2 yendik ve Quebec taraftarlarından başkasını göstermeyen (ee yani onların stadı) kameralara bile çıkmayı başardık. Bizimkiler biraz abarttı tabii kutlama işini. Dayak yemeden çıktığımıza seviniyorum:D.

Geri dödüğümüzde saat akşam 10:30 civarıydı. Odalara çekildik hemen. Mustafa ve Yalın hemen sızdı ve biz Barkınla gece 4'e kadar felan sohbet ettik:D. Gezinin en eğlenceli günüydü.


Quebec Notes No.2

We woke up at 7 am. As we went to sleep at 3 am, ıt was a bıt hard:D. But the good thing was we got time until the bus moves, so we went to shopping. We just talked and wondered around. My friend bought a speaker for his phone so that we could listen to music in trip. And we did so.

While we were going to Old Quebec, the oldest part of the city, we listened to lots of music. We passed a bridge which was like the bridge in İstanbul but of course, view in İstanbul is more beautiful. The city itself was also like İstanbul, Taksim. It had lots of old and beautiful buıldings. I got some pıctures above.

We spent whole day by walkin, talking and laughing. We found some people with "Free Hugs" signs and we gave them hugs:D. When we got hungry, we went to a Mexican restaurant and ordered burritos. I haven't tried them before but they were like one of our food in Turkey, except Turkish food is better:D. After eating, we kept walking and find a cafe to sit and chat. It was a really good trip.

After Old Quebec, we went to a stadium to watch a hockey game. To be honest, hockey is not one of my favorite games. Although it was nice to watch, there were more fights (yeah, no one stops fights) then tactics. But it was nice anyway, and New Brunswick team defeated Quebec team. So we went crazy. I guess we were lucky as no one beat us:D.

After the trip, we went to our hotel at 10:30 pm and my two friends slept suddenly. Me and my other friend talked 'till 4 am:D. This was the best day of the trip.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Quebec Notları No.1 - Quebec Notes No.1

Ya aslında hepsini tek yazıda da yazabilirim ama maksat konumu hemen bitirmemek. 3 günlük malzeme var burada:D. Aslında yok ama olsun.

Cuma sabah saat 5:30'da kalktım. Daha uyanamadan önceki günden hazırlamış olduğum çantamı aldım ve yola çıktık. 1 saat kadar yolun ardından daha anca otobüs varabilmiştik. Giderken her yer dolu olduğundan ben Mustafa ile oturuyordum. 1 saate yakın ondan bundan sohbet ettik. Ayrıca arada mikrofonu alıp tüm otobüse 10. Yıl Marşı, kolbastı falan çaldık:D.

Şimdi size yolun güzel fotoğraflarını atmak isterdim. Sırf annem yolu kaçıracaksın dedi diye uyumamaya bile karar vermiştim. Ama bir saat boyunca iki yanımızda da sadece ağaçlar olunca ve daha 7 saat yolumuz olduğunu öğrenince kalan yol boyunca uyudum.

Quebec'e vardığımızda saat geç olmuştu. Biz direk bir alışveriş merkezine bırakıldık. Herkes sevinçle saldırdı. Biz Türk tayfa (Barkın, Mustafa, Yalın, ben) direk yemeeek diye atıldık zaten. Bu sırada KFC'nin yanında PFK diye bi tavuk lokantası bulduk. Barkın'ın tepkisi eşsizdi:

"Aha bu da Pentaki Fried Kitchen"

Biz tabi ki yıkıldık:D. Zaten tüm gezinin en eğlenceli yanı Türk tayfa olarak gezmemizdi. Zaten 4 ergen takıldık desem anlarsınız herhalde:D.

Alışveriş merkezinin en komik anları arasında şunlar da vardı. Spor mağazasında kasaya gittim. Kasadaki bayan Fransızca başladı konuşmaya. Fransızca bilmiyorum dedim, özür dilerim sizi Fransız sandım dedi:D. Daha önce Çinli, Alman ve Brazilyalı falan sanılmıştım ama Fransız ilk oldu:D. Sonra yemek yemeğe gittik. Menüyü anlamadığım için kasiyere sordum İngilizce biliyor musun diye. Biliyorum dedi. Sonra da başladı Fransızca konuşmaya. Yav kardeşim ben sana zevk olsun diye mi sordum bunu şimdi:D. Ayrı bir komik olay ise  koskoca alışveriş merkezinde yaklaşık 3 saat geçirmemize rağmen neredeyse hiçbir şey almamış olmam sanırım:D.


Tek aldıklarım bu harika raket ve toplardı:D. (Oynayan kimse yok ama olsun ben duvarla bile oynarım, özledim ya:D)


Neyse oradan sonra otelimize geçtik. Otelde biz aynı dörtlü kaldığımızı öğrenince iyi eğlendik tabii ki:D. Uyuduğumda saat gece 3 civarıydı. Çok eğlenceli bir gündü ve bu daha sadece başlangıç...


Quebec Notes No.1

I'm going to write my 3 days Quebec trip in three parts so I could write more:D.

But first day we nearly did nothing. I got up at 5:30 in the morning and went to bus. Our trip was 8 hours of travelling in which I usually slept. I sat with my other Turkish friend Mustafa and we talked for an hour and we played some songs for whole bus.

It was very late when we arrive there, so we just went to a big shopping centre. I only bought the tennis racket above:D. But most of the time, me and my other three Turkish friend hang out and had fun. It was great to talk with other Turkish boys.

In mall, some of the cashiers thought I was French and tried to talk French:D. I was mistaken to be German, Brazil or Chinese but this was the first time that someone though I was French:D.

While we were there, my friends and I saw a chicken restaurant that looks like KFC but named PFK. And my friend's words were the best:

"Here we have Pentaki Fried Kitchen."

After the mall, we went to our hotel. We four Turkish boys stayed together which means "Party Hard!":D.

My first day was lots of fun and it was just a beginning...

4 Kasım 2015 Çarşamba

Türk Aklı - Turkish Mind

Yine sıradan bir hafta geçip gidiyor(ama cuma günü Quebec City yollarındayım, pazartesiye yazacak çok şey olacak:D). Ben de bugün yaşadığım tuhaf olaylar dizisi üzerine pratik zekaya değinmeye karar verdim. ÖNEMLİ NOT: bundan sonraki kısımlar yüksek düzeyde ego içerir, katlanamayacakların uzak durmasını şiddetle tavsiye ederim:D.

Şimdi olayların ilki bilgisayar dersinde oldu. Bizim okulda ders esnasında telefonlarıyla uğraşan bir çok çocuk olduğundan okul müdürümüz öğretmenlerin isterlerse telefonları toplayıp ders çıkışı geri verebileceklerini duyurdu. Tabii ki bir çok öğretmen bu fikrin üstüne atladı. Ve bir çok öğrenci de homurdandı:D. Bilgisayar öğretmeni bu öğretmenlerden biriydi. İyi hoş telefonu alıyorsunuz da, arkadaşım bilgisayar dersinde o kadar şey yazarken(10 parmak yazı programı canımı çıkartıyor) müziksiz olmuyor ki. Böyle düşünen tek ben olmayacağım ki diğer arkadaşlarımdan da müzik izni isteyenler oldu. Öğretmenin cevabı kesindi; telefon yok. Şimdi burada dahiyane bir şey bulmuşum gibi yapmayacağım(o ikinci olayda). İyi o zaman dedim kendimce, kulaklığımı çıkarttım çantamdan bilgisayara taktım. Telefon yasak da bilgisayarda internet var. Açtım Youtube'tan şarkı miximi olay çözüldü:D. Olayın komik yanlarına gelecek olursak. İlk olarak öğretmen beni gördü yanımdan da geçti ama ya zaten diğerlerinden önde olduğumdan ya da çalıştığımdan bir şey demedi(maazeretim de hazırdı tabii). İkincisiyse yanımdaki arkadaş çok tuhaf bir bakış attı bana. Efendim dedim. Ne yapıyorsun dedi. Müzik dinliyorum dedim çok barizmişcesine(ki öyleydi yani). Nasıl dedi. İnternetten dedim yine basitçe. Bana bakışı vardı, görseniz atomu ayrıştırdığımı falan düşünürdünüz:D. Sonra o ve bir kaç kişi daha beni kopyaladı.

İkinci olaysa (benim favorim) beden eğitimi dersinde oldu. Derste bir oyun oynadık. Oyunda avuç içi büyüklüğünde bir kum torbası alıyorsun ve başının üstüne yerleştiriyorsun. Onu düşürmeden diğerlerini ebelemeye çalışıyorsun. Ebelenirsen ve ya torba düşerse ve ya torbaya dokunursan yanıyorsun. Ben torbayı alınca ilk bi denedim. Yok anacım olmuyor, kayıyor sürekli. Kuralları iyice dinledim. Bir çok kural sayıldı, bu da demektir ki oyun herkesin bildiği bir oyun değildi. Kuralları duyar duymaz bir açıklık yakaladığımı fark ettim. Torbaya dokunamıyoruz ama o bir yere dokunamaz diye bir kural yok. Aynı zamanda duvara dokunamazsınız kuralı da yok. Herkes yer seçerken kendine ben spor salonunun bir köşesine gittim. Başımı iki duvarın kesiştiği köşeye dayadım. Böylece bedenim ne kadar oynasa da torba kafamda kalıyordu. Oyun başladı. Ben bekledim. Son 6-7 kız kalınca anca beni fark ettiler. Oyun tek kişilik olmasına rağmen kızlar takım kurmuşlardı resmen. Kimin kimi eleyeceğini düşünürlerken beni fark ettiler. Hoş, çünkü bunu kafalarına takmaları gerekmedi. Ben hepsini eledim:D. Yerimde durdum. Bana üçer üçer falan geldiler. Ebelemeye çalıştıklarında belimi esnetip kaçındım, zaten beni ebelemek için ani hareket ettiklerinde başlarındaki kum torbaları düştü. İlk oyunu böyle rahatça aldım. Bazıları hileci dedi tabii ki ama hey, kimse taktik kullanamazsın demedi. İkinci maçta herkesi kendime düşman etmemek için en ortaya geçtim. Tahmin ettiğim gibi ilk bana saldırdı herkes. Tabii ki bu da planın bir parçasıydı, riskli bir planın:D. Elendim hemen. Ama olay şu ki ilk 5 dakikadan sonra her dakika elenenlerden birini canlandırıyordu öğretmen. Ben de onun önünde elenmeye özen göstermiştim ve yanına geçtim. Saati kontrol ettim ve vakti gelince beni alır mısınız dedim. Olur dedi. Girdiğimde 4 kişi kalmıştı ve 3'ü birini kovalıyordu. Ben arkalarından yaklaşıp onlar birbirini sıkıştırmaya çalışırken 2'sini eledim. 3. arkadaş benden kaçarken son anda yana atılıp onu da eledim. Başımdaki az daha düşüyordu ama kayganlığına alışmıştım eğilip bükülüp bir şekilde toparladım:D. Son olarak Chloe ile ben kaldık. Yaklaşık 1 dakika boyunca birbirimizin çevresinde döndük. Sonra oyuna Anna dahil oldu. Chloe bana dedi ki gel ilk şunu aradan çıkartalım. Bana uyar dedim. Anna'yı köşeye sıkıştırmaya başladık. Böyle bir durumda en iyisi sırtını duvara vermektir. Ama Anna'yı taktikten ziyade harekete başvuracağını bilecek kadar iyi tanıyordum. Dolayısıyla Chloe onun kaçış yönünü kaparken ben de ona yaklaştım. Bana ulaşabileceği bir mesafede durdum. Ama olay şuydu ki bana hızla hamle yapması gerekiyordu aksi taktirde yavaşça geriye kayabilirdim. Tabii hızlı davranırsa da benim de hızlı davranmam gerekiyordu. Ben yine de bu riski aldım ve tahmin ettiğim üzere Anna bana davrandı. Hızlıydı ve bu yüzden hızla tüm karnımı geriye çektim. Az daha torbam düşüyordu ama toparlamayı becerdim ve tahmin ettiğim üzere Anna torbasından oldu. Sonra biz Chloe ile yine bir süre çevremizde döndük. Bir kaç girişimindan kaçınıp son anda onu ebeledim ama zil çaldı. Öğretmenimiz benim hareketimi görmemiş olacak ki berabere ve geçen el Metehan kazandığı için galip Chloe dedi. Yine de ben kazandığımın farkındaydım:D.

Evet şu an saçma bir oyunu savaş taktikleri açıklarmış gibi açıklamış olabilirim ama her anından zevk aldım diyebilirim:D. Muhtemelen pazartesiye kadar yazamayacağım ama bu çok da yeni bir olay değil:D.




Turkish Mind

It was a regular week but I want to tell you about some events that happened today. WARNING: These parts will contain lots of ego, stay away if you can't stand it:D.

First one happened in computer course. Our principal let teachers to take away students phones for their course. Well, as you can expect, lots of teachers were happy and lots of students were not:D. Our teacher was one of them too. He took our phones away. Everyone was complaining about can't listening to the music. I would like to say thay I had a great and incredible idea but I hadn't. I just plug my earphones in the computer and open a song from Youtube:D. The weird part is none of my friends had thought it and they were confused:D. Then some of them copied me. And I guess my teacher saw me but he said nothing:D.

Then the other events happened in P.E. We played a game in which we put a hand-sized beanbag on our heads. Then we tried to tag each other. If you get tagged or your beanbag slide over your head, you lose. So when then game begins, I went the corner of gym and put my head between two walls where it can be safe. Then I waited. They didn't notice me 'till there were only girls left(they were a team even the game was not a team game). They tried to tag me 3 by 3. But I made them all loose by sliding their beanbags while they were teying to tag me:D. So I won the first game.

In second game, I stood in the middle, leaving my strategy behind. Obviosly I was the first one get tagged. Of course it was a plan too. I waited 'till there were so less people that our teacher decided to revive some tagged ones. As I was first one go out, I got in first. I tagged 2 kids who were too focused to tag another. Then I tagged another one who was trying to escape. Then there were only me and one kid. It took too long but I managed to tag her. So I won twice:D.

It was a very enjoying day. Now I'm leaving to go to Quebec City. See you on Monday:).

30 Ekim 2015 Cuma

Yok, Boş Durmadım - Nope, I Did Something

Basketboldan gelince yorgun argın atmışım kendimi eve yazmak aklıma gelmedi dün. Bugün de unutuyordum az daha:D. Annemin de bloğunda yazdığı gibi, 29 Ekim'de boş durmadım. Nasıl durabilirim ki? Bizim için bu kadar önemli bir günde yurtdışında olmamı mazeret edinecek değilim ya! Aslında bana bıraksalar bildiğin tören düzenlerdim okulda da abartıya kaçmayayım dedim:D. Bu nedenle 29 Ekim'de küçük çaplı bir etkinlik düzenledim. İlk öncelikle okula türk bayrağımı giyerek gittim. Umduğum gibi milletin dikkatini çekemedim ama gidip "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz' Neden giydim sizce?" tarzında fantastik sorularla bazı insanların kafasında soru işaretleri uyandırdım(bu işaretler kıyafetle alakalı olabileceği gibi "Bu napıyo ya?" tarzında da olabilir tabii). İlk dersime Shiann giriyordu. Ben de ondan izin alıp anonslardan sonra tahtaya çıktım. Öncelikle küçük çaplı bir konuşma yaptım(kimsenin ilgisinin dağılmasını istemediğimden kısaydı). Konuşma şöyleydi(orjinalini merak edenleri daha da aşağı alalım:D):

"Arkadaşlar, bugün bayrağımı çok daha büyük bir gurur ile taşıyorum. Çünkü bugün benim ve tüm Türkler için çok önemli bir gün. 92 yıl önce, 29 Ekim 1923 tarihinde, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk bize özgür irade ve demokrasi getirdi. 92 yıl önce bugün, Osmanlı İmparatorluğu Türkiye Cumhuriyeti oldu(tamam dürüst olalım, tam olarak böyle olmamış olabilir ama bilge bir adamın bir zamanlar dediği gibi, en iyi hikayeler abartılmayı hak eder). Bu şanlı günümde benimle birlikte Türk Milli Marşı'nın karşısında saygı duruşuna geçer misiniz?"

Sonra da İstiklal Marşı'nı çaldım telefondan. Tüm arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür etmeliyim çünkü kendi marşları sırasında düzgün durmayanlar bile benim için saygıyla durdular. Bu 2 dakikalık(belki daha da kısa) törenciğimin ardından derslere geçtik doğal olarak. Gün içinde birçok kişiye bugünün önemi anlattım. Bazılarına sadece söylemekle yetinirken merak eden öğretmenlerime ve arkadaşlarıma Kurtuluş Savaşı'ndan, Atatürk'ten ve İstiklal Marşı'nın ardında yatan diğer her şeyden bahsettim. Anlamamalarına rağmen herkes marşımızın şanlı bir yanı olduğu konusunda hem fikirdi. Günün sonunda eve dönerken kendimle gurur duyduğumu söylesem abartmış olmam:D. Tabi bunu beni yolda görenler direk söyleyebilir. Şayet sanki t shirt değil de bayrağın kendisi taşıyormuşum gibi dik durarak sağlam adımlarla yürüyordum. Bunu fark ettiğimde ben de az gülmedim değil tabii:D.


Merak edenlere(yani anneme) işte o gün ben:D
(Fotoğrafı nasıl çektiysem artık, daha tuhaf görünemezdim herhalde)


Nope, I Did Something

I was too tired after basketball course that I didn't even remember to write my blog. But don't worry, I did something for October The 29(for all of my friends who may not know, October The 29 is our Republic Day). I would like to make a huge celebration but it would be weird:D. So I decided to make a little one. First I wore my flag. And then, my first lesson was Engilsh. So I asked Shiann if she could let me play our national anthem. Hopefully she let me. After the announcements, I stood in front of the class, making a short speech(I didn't want them to get bored). It was like this:

"Today my friends, I'm carrying my flag even more proudly then ever. Because today is a very important day for me and for all the Turkish people. 92 years ago, in 1923 October The 29, our great leader Mustafa Kemal Atatürk had brought us independance and democrasy. 92 years ago today, Ottoman Empire became Turkish Republic. So, in this glorious day of mine, will you stand with me for Turkish National Anthem?"

Then I played our anthem from my phone. Thankfully, they all stood with me. I'm very glad that they did and showed respect. After that, our lesson started. That day, I talked to lots of people and told them about Independance War, Atatürk and our anthem. Althought they didn't understand, everyone agreed that our anthem is glorious. And on my way home, I was walking proudly as if I was carrying the real flag.

25 Ekim 2015 Pazar

Hepimiz Çocuğuz Ama Hiçbirimiz Aynı Değiliz!

Bugün güzel ve eğlenceli bir gündü. Sabah yine erkenden kiliseye gidip saatlerce dışarıda turladım. Akşam yemeğine bir toplantı vardı o yüzden eve dönmedik. Yemeği dışarıda yedik ve mağazaları falan gezdik. Sonra da toplantıya gittik. Exchangeler ve kaldıkları ailelerin katıldığı bir toplantıydı. Yarışmalar da vardı ve Türkler olarak çok eğlendik. Mesela iskambil kartları dağıtarak bir oyun oynadılar. Biz ne olduğunu pek umursamadık. Ben elimdekilerin tam 21 ettiğini görünce bizimkilere gösterdim ve elimizdekilerle 21 oynadık:D çok eğlenceliydi tabii.

Ama günün asıl olayı az önce yoldayken oldu. Hemen yazmamın nedeni de unutmak istememem. Shiann, ben ve Ahna bir arkadaşlarının arabasıyla eve dönüyorduk. Küçüklüklerinden bahsediyorlardı Shiann ve arkadaşı. Shiann çok utangaç olduğunu ve hala daha tam aşamadığını söyleyince arkadaşı da "ama sen öğretmensin" dedi. Shiann de eliyle bir küçümseme işareti yaparak "çocukların karşısında olmak çok daha kolay" dedi. Sözünden ziyade işaretine alındığımdan "Bizim yetişkinden ne farkımız var biz de bireyiz sonuçta" dedim. "Yetişkin değilsizin sonuçta çocuksunuz, çocukları anlamak daha kolay" dedi. "Hiç de bile, bir çocuğun düşüncelerini anlamak çok daha zordur."dedim. "Hayır değil. Biz de çocuktuk, sizi çok rahat anlayabiliyoruz." dedi. "Çocukları küçümsüyorsunuz bence. Tamam siz de çocuktunuz ama siz biz değildiniz ki. Bizimle aynı şartlarda büyümediniz ve bizimle aynı görüşü paylaşmıyorsunuz. Bizi tahmin edebilirsiniz ama tam anlamıyla anlayamazsınız. Tıpkı yetişkinler gibi" dedim. "Tüm çocuklar aynı düşünüyor, aynı numaraları ve mazeretleri kullanmaya çalışıyor mesela." dedi. "Tüm öğretmenler de aynı kalıpları kullanıyor sürekli, bu sizi aynı mı yapar?" dedim. Biraz durdu, "Sonuç olarak ben senden büyüğüm ve benim yaşıma gelip çocuk sahibi olunca ne demek istediğimi anlarsın." dedi. "Bakın bu da öğretmenlerimi bir tartışmada yenersem bana verdikleri cevabın aynısı, onlarla bir misiniz?" dedim. Hepimiz güldük ve konuşma bitti.

Şimdi bizi dinleseydiniz, güler yüzlü tavrımdan sırf laf olsun veya birini yeneyim diye konuştuğumu düşünebilirdiniz. Ama bu tartışmayı tartışma kazanmış olmak için yapmadım. Tartışmaları severim ve kaybetmeye katlanamam çünkü inatçıyımdır:D Orası kesin zaten. Ama beni içten içe sinirlendiren şey en baştaki ve konuşma boyuncaki küçümseme jest ve mimikleri oldu. hiçbir zaman ben her şeyi bilirim modunda dolaşmamışımdır ve benle aynı fikirde olsun olmasın büyük küçük herkesin sözlerini dinlerim(evet annem buna karşı çıkacak ama öyle, merak etme uygulamayı unutsam da seni de dinliyorum anneciğim:D). Büyüklerime ve tavsiyelerine karşı saygılıyımdır, sonuçta siz bizden daha çok şey biliyorsunuz. Ama en nefret ettiğim söz "Biz de çocuk olduk."tur. Tamam, sınavda kopya çekmeye çalışan çocuğu, derste gizli saklı iş yapmaya çalışanı ya da ne biliyim bazı durumlarla karşılaşanları anladığınıza eminim. Ama sorun şu ki, bazı insanlar her durumda çocukların aynı basit şeylerden ötürü bazı davranışları yaptığını düşünüyor ve hepimizi aynı görüyor. Bu davranıştan nefret ediyorum. Özellikle bu son lise yıllarımda o kadar çok değişik insan tanıdım ki bunun ne kadar yanlış olduğunu anlıyorum. Hatta bazı insanlar o kadar ileri gidiyor ki mutsuz bir kız görünce direk "Sevgilisinden ayrılmıştır, derslerden düşük almıştır. Abartıyor geçer." veya mutsuz bir oğlan görünce "Kız peşinde koşmuştur, oyunu bozulmuştur, iddia kaybetmiştir." diye düşünüp daha sorunu bile sormadan umursamayıp geçiyorlar. Herkes çocuktu, ama herkes aynı kişi değildi. Herkes aynı imkanlara, görüşlere sahip değildi. Herkesin hayalleri, sevdikleri ve büyüdükleri ortam da aynı değildi. Yani bir çocuğu tahmin edebilirsiniz ama kesin olarak anlayamazsınız, tıpkı bir yetişkini anlayamayacağınız gibi. Ben bu konuda çok şanslıyım çünkü çok güzel bir aileye ve çevreye sahibim.  Benim ailem beni hiç yaşım küçük diye küçümsemedi ve küçümsemezde(veya bunu çok iyi bir gizlilikle yapıyorlar :D). Bu konuda bana katılmayabilirsiniz. Haksız veya yanlış olduğumu düşünüyorsanız bunu "Büyüyünce anlarsın" diye kestirip atmak yerine düzgünce açıklarsanız sizi can kulağıyla dinlerim:).

23 Ekim 2015 Cuma

Ziyafet, spor, dans - Feast, sport, dance

Şimdi başlık ne alaka. Esasında dünü özetliyor. Niye dünü? Çünkü akşam 11'den sonra internetim yok dün yazamadım:D. Baya yoğun bir gündü. Üçüncü derste ziyafete çağrıldık. Tabi benim kafam iyice karıştı bu ne ya diye. Gittiğimizde öğrendim ki dün onların first nation(kızılderililer oluyo kendileri) için verdikleri bir ziyafetmiş. Veya first nationların verdiği. Orayı tam anlamadım. Yemekten önce bir adam gelip bizimle eğitimimizin önemi hakkında bir konuşma yaptı. Adamı çok kolay aklınızda canlandırabilirsiniz. Aklınıza bir kızılderili filmi getirin. Oturan Boğa'yı alın. Üstündeki yerel şeyler yerine gömlek ve kot pantolon giydirin. Saçlarını da arkasından beline kadar toplayın. Eline de bir davul verin. İşte böyle yaşlıca bir adamdı:D. Adını bilmesem de kendisiyle tanıştığım için çok memnunum. Çok iyi biriydi. 
Ziyafete geçtik konuşmadan sonra. Ziyafet dediğime bakmayın adı öyle sadece. Esasında kendisi bir parça yemekten ibaretti. Ama şimdi koca okulu nasıl doyursunlar di mi:D. Yemeğin ilginç yanı moose(yani sığın veya mus) eti olmasıydı. Ama tadı da görünüşü de bildiğimiz dana eti gibiydi. Pek bi fark hissetmedim şahsen ben.
Okuldan sonra dün basketbol takımı alıştırmaları başladı. Ben de katıldım tabii ki çünkü yapacak daha iyi bir şeyim yoktu:D. 24 kişinin olduğunu, çoğunun iyi oynadığını ve benim 4 yıldır oynamadığımı hesaba kattığımızda fena değildim ama takım seçmeleri olursa seçilmeyeceğime eminim:D. Yine de çok eğlendim ve uzun zamandır oynamadığım için bir nevi özlemişim diyebilirim. Seçmeseler bile oradan şutlanana kadar gitmeyi sürdüreceğim.
Antremandan sonra akşam halloween dansı vardı. Dürüst olacağım kendimi bildim bileli (doğum günü partileri haricinde:D) partilerle veya danslarla hiç işim olmamıştır. Dans etmeyi de oldum olası becerememişimdir zaten. Peki ben orada ne arıyordum. Aslında bunu bana da sordular ve hiçbir fikrim yok. Sanırım daha iyi plan olmadığından ve bir daha katılamayacağımdan katıldım:D. Katıldım dediğim de bir saat kadar birilerinin arasına kaynamaya çalışıp beceremedikten sonra bir kenara oturup müzik dinlemekten ibaretti ama her türlü değişiklik evde oturmaktan iyidir:D.
İşte böyle tuhaf bir gün oldu. Bugün de esasında Haunted House(korku evi) davası vardı okulda ama vaktinde beni götürebilecek kimse yoktu ve hiçbir arkadaşımda gitmiyordu. Ben de boşverdim. Zaten çok da merak ettiğimi söyleyemeyeceğim:D.


Feast, Sport, Dance

What is the title about? Acually it pretty summorizes my yesterday. At the third course, they called us for a feast. By feast I mean some food of course, how can we expect them to feed all of us?:D. We got moose meat for meal. I thought it would be somethıng different but it wasn't. It was same as beef for my opinion:D. But before the feast, there was a first nation (you may call Indian) to speak with us. He said that it was a feast for first nation people or a feast of first nation, I couldn't exactly get ıt. To describe him, he was a typical Indıan from any movie that you know. Instead of wearing a traditional outfit, he was wearing a shirt with jeans. Althought I couldn't catch his name, I'm glad that I met him as he was an amazing person. 
After the school, we got our first basketball practise. Well I wasn't playing for four years and there were 24 kids who was really good at. But after all, I guess I was fine and I really enjoyed it. I don't think that they will choose me for the team but I will be there till they kick me out:D.
And after all of these, there were a halloween dance. To be honest, I'm not into parties or dancing and I cannot dance. Then why was I there? Well even I don't know the answer. It's probably because I won't have another chance to join one. By join I mean trying to join some groups but failing and sitting somewhere listening to the music:D. But everything different than a daily routine is nice:D.

16 Ekim 2015 Cuma

Gerçekten Hiçbir Şey Yapmıyorum:D - Really Empty Days

Niye yazmıyorum. Başlığın da anlatacağı üzere gerçekten boş bir haftaydı. Kalk, kahvaltı yap, okula git, eve gel, ders çalış, film izle ve ya oyun oyna, yat:D Ama sonra aklıma geldi ki, bir günümü de yazsam herhalde size sıradan gelmez:D O yüzden yazıyorum.

Bugünden örnekle yola çıkacağım:

Sabah saat 7'de uyandım. Ama kalkma saatim 7:15 olduğundan yatakta kıvranmaya devam ettim. Sonra kıvranma mazeretim de kalmayınca kalkıp üstüme bir şey alıp(malum soğuk) mutfağa gittim. Ahna ile Shiann'in günlük "Acele et servisi kaçıracaksın" tartışmaları eşliğinde (Sürekli bana annemi ile Bilgiç'i hatırlatıyor oluşları nedeniyle tartışmalarını gülerek izliyorum:D) geleneksel kahvaltım olan peynirli sandviçimi yedim. Peynir dediğim de dilim cheddar zaten. Sonra zaten hazır olan çantamı alıp kapının girişine koydum. Su şişemi doldurdum. Beden eğitiminde giyeceğim rahat kıyafetlerimi aldım yanıma. Ahna 7:45 gibi çıkıyor. Biz de Shiann ile 7:50-55 arası çıktık. Okula gelince ilk iş kıyafetlerimi dolabıma koydum. Sonra İngilizce sınıfına gidip kitap okudum. Normalde düzgün kitabım vardı ama bitirdiğim için Özdemir Asaf'ın şiir kitabını okudum. Dayanmadı tabii bir ders ama çok güzel olduğu için defalarca okudum:D. Kalan zamanda şiirden sınav olduk. Gördüğüm en basit sınavdı diyebilirim. 20 üzerinden 23 aldım bonus sorularla beraber:D. Sonra bilgisayar dersine geçtik. Zaten her şeyi bitirdiğim için Isaiah'a yardım ettim biraz. Biraz da 3D tasarım programıyla ev, parkur vs inşaat ettim:D. Sonra fen dersinde sunum yapacaktık. Benim sunumum yağmur ormanları hakkındaydı. Bazıları 2li bazıları benim gibi tekli olmak üzere 8 grup vardı. Şimdi size zamanı sekize bölüp herkesin eşit derecede anlattığını söyleyebilirdim ama öyle olmadı:D. Benim sunumum yarım saat sürdü, yağmur ormanlarını çok ayrıntılı anlattım çünkü sınıf kitabımızda geçmiyordu. Ben de olacağından değil de merak eden varsa yardımcı olayım dedim. Kalan yarım saatte de diğerleri sundu. Sonraki ders beden eğitimiydi. Dersde bol bol egzersiz yaptık ve bu yüzden ondan sonraki yarım saattlik çalışma boşluğu boyunca uyudum:D. Son dersim de matematikti ve onda da tüm soruları hızla cevaplayıp, koskoca haftasonu ödevini 10 dakikada bitirip müzik dinledim:D. Bir ara bana "yok artık inanmıyorum bitirmiş olamazsın" dediler. Ben de onların sırasına defterimi fırlattım:D. Çok komik bir olaydı:D.

Evet bütün günüm bundan ibaretti:D Şimdi evdeyim, yemek yedim. Biraz Ahna ile oynadık. Şimdi de film izleyeceğim:D


Really Empty Days


Well I didn't write as I did't do anythıng:D. But I thought that maybe my usual days are different for you:D

So here I'm writing about my day:

Today I woke up at 7:00 but I got up at 7:15 so I just stood still in the bed. After getting up, I went to the kıtchen to have my usual breakfast whıch ıs cheese sandwıch. Whıle I was having my breakfast, I watched Ahna and Shıann to do theır usual conversation about "Hurry or you will be late"(I always watch them with smiling as they remind me my mum and brother:D). Then I got my backpack, I filled my water bottle, took my gym clothes and put them near to the door. Ahna left in 7:45 and we left in like 7:50/55. My first course was English. I read my poetry book first and then we had an exam whıch was really easy. I got 23 over 20 with bonus questions:D. Then we went to computer course. I had already finished my work so I sat next to Isaıah to help him and draw some houses with 3D drawing program. Then we went to science course. There were 8 groups to make their presentation. I would like to say that everyone did it in the same time but I can't:D. I did mine for like half an hour and then the others made theirs in the other half. My presentation was about rainforests and it was really detailed. Because there wasn't anythıng about them in our course book so I though maybe somebody is wondering about them. Then we went to PE course. We did lots of excersizes and I was so tired that I slept in the half hour study block. Our last course was Math. I did all of the questions on the board and finished my whole weekend homework in ten minutes. Then I listened to the music.

Yes this is all I did today and nearly the whole week:D.

10 Ekim 2015 Cumartesi

Her Yer Fotoğraf - Photos Everywhere

Tamam bu sefer yazı yazmama gerek bile olmayacak. Sadece fotoğraf:D Ama açıklama isterseniz, bugün bir ormana gidip yürüyüş yaptık. Uslu uslu patikalarda yürüdük. Dersem bana inanmayacaksınız tabii ki:D Şahsen patikaya adımımı bile atmadım. Ağaçlara ve kayalara tırmandım, sağdan sola atladım ve kimsenin gitmediği yerlere gidip en iyi pozları çektim:D. Mesela herkes uslu uslu akarsuya tepeden bakarken ben dibine kadar gidip, buz gibi suda elimi yüzümü yıkayıp bir de karşıya geçtim:D. Uzun lafın kısası çok eğlendim:D. Gönül ister ki tüm fotoğrafları koyayım ama o bir asır sürer herhalde. Maalesef bu kadar ile yetineceğiz:D.

Dünden başlayayım ilk:


Bu şey dev bir ıstakoz:D


Istakozun çevresinden kareler(dikdörtgenler esasında)




Kayacıklar.



Benim mükemmel alışverişim.

Ve şimdi de orman:




Bir numaralı örnek: Herkesin kullandığı köprü ve onu aşağıdan çeken Metehan.


Bir numaralı örneğin kanıtı: Aha ben su kenarındayım:D


Bu benim tercih ettiğim yol:D






Bu da onların yolu:D



Yine ben (tarihi not edin selfie çektim üstelik iki tane!)


Bu manzaraya tüm gün bakabilirdim, tabii rüzgar beni fırlatıp atmazsa.


Burayı ben keşfettim, kesinlikle bir patika değil çünkü kimse gelmedi :D


Hobbit evi!


Şimdi bu su doğrusal bir açıyla akıyorsa ben neredeyim? Tabi ki bir kayanın üstünde:D
not: Hiçbir şekilde kayıp düşmedim, sağlamım.



Bu kadar dik bir merdiven vardı, ben de kenardaki ağaçlardan aşağı indim.




Şimdi derseniz ki kimse mi sana engel olmadı, Colin beni ilk seferinde uyardı. Ben de bir şey olmaz dedim. Niye herkes gibi patika kullanmadığımı sordu. Cevabım süperdi tabii ki "Paths are for the ones who don't know where to step (patikalar nereye basacağını bilmeyenler içindir)". Colin de güldü ve peki o halde dedi:D. Sonuç olarak çok güzeldi. Aslında o dik merdivenin bittiği yerden daha da aşağı inip şelalenin karşısına geçip bir kayaya tırmanarak verdiğim bir poz da var ama maalesef o Colin'in fotoğraf makinesinde:D