24 Haziran 2016 Cuma

Dönmeden Önceki Düşünceler

Öncelikle hayal kırıklığına uğrattıklarım varsa özür diliyorum. Görüldüğü üzere annem kadar istikrarlı olamadım blog yazmak konusunda. Yine de okuyan ve bekleyen herkese çok teşekkür ederim:)

Kanada'daki günlerim sona yaklaşıyor. Yakında ailemin yanına döneceğim (beni muhtemelen bir direğe falan bağlayacaklar). Burada bir sürü yeni şey gördüm, yeni şeyler tattım ve yeni insanlarla tanıştım. Kötü anılarım da oldu iyi anılarımda. Şanslıyım ki iyi anılarım çok daha fazla:D.

"Kanada'nın en çok neyini özleyeceksin?" sorusunu herkes bana sormaya başladı. Açıkcası gördüğüm onca şeye rağmen kendi ülkemi daha çok sevdiğimi fark ettim. Kanada'nın ülke olarak bir özelliğini özlemeyecek olsam da (soğuk ya burası), en çok burada tanıştığım arkadaşlarımı özleyeceğim. Onlar olmasaydı burada bu kadar eğlenemezdim. Onlardan tam olarak ayrılıyorum diyemem (tabii bir arkadaşımla izlediğimiz bir animede geçen ayrılık sahnesini canlandırmış olabiliriz ama o işin espirisiydi:D). Sonuçta beni buradayken aileme bağlayan teknoloji hala mevcut:D. Biz oyuncu milleti kolay kolay kopmayız birbirimizden:D.

Tam 10 ay geçtiğine inanmak gelmiyor içimden. Bir yanım bu çok kısa derken diğer yanım 10 aydan çok daha fazla kalmışım gibi hissediyor. "Döneceğim gün" benim için uzakta bir gündü her daim. Bu kadar yakın olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Ben etrafa kolay alışan bir insanım sanırım. Buraya gelirken heyecanlıydım. Şimdi de döneceğim için heyecanlıyım. Ama gelirken çok üzgün olmadığım gibi şimdi de gittiğim için çok üzülmüyorum. Belki de kalpsiz falanımdır ama daha önce de yazmıştım mutsuz olmak doğamda yok pek:D.

Sonuç olarak 10 aydır dünyanın öbür ucundayım. Buraya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Her şey çok farklıydı. Ama alıştım. Şu an her şey çok normal geliyor. Hoş hiç öyle hissetmesem de belki evim bana tuhaf gelecek şimdi de kim bilir:D. İlginç bir zihin yapım vardır. Dersleri ve ya bana söylenen önemli şeyleri kolay unuturum. Ama maceraları, ister kitapta okuyayım, ister bilgisayarda oynayayım, ister kendim yaşayayım, unutmam:D. Evimle ilgili bir şey unuttuğumu sanmıyorum:D. Eve gelince bir alışma dönemi yaşamayı beklemiyorum. Aynı şekilde burayı unutacağımı da sanmıyorum. Hem zaten buradaki günlerim buraya yazılı:D. Her ne kadar bloğum değişim programı öğrencilerine yardım edici düzeyde olmasa da (özür dilerim anne) ben yazdığım için mutluyum:). Geri dönüp baktığımda eminim çok hoşuma gidecektir. Sonuçta insan her gün dünyanın öbür ucuna gitmiyor:D (annem hariç, o kafasına esti mi her yere gider)

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Fotoğraflar :D - Photos :D

Koyamadığım fotoğrafları yüklemeyi sonunda başardım:D.


Denizcilik Müzesi'nin altında bulunuyor burası. Eskiden kullanılıyormuş. Her türlü denizcilik malzemesi satılıyor. Ne denir bilemedim:D



Bir mayın! (yok canım!)


En hızlı gemi olarak tasarlanmış. Yapılmış mı orasını hatırlamıyorum bak:D


Bu şey bir deniz fenerinin aynası. Yanında kimseyle çekemedim ama kocaman.


Müze böyle gemi maketleriyle doluydu. Çok hoşuma gittiler:D




Bu arkadaş (ya da hanımefendi mi desem?) Discovery Center'dan. Her ne kadar içeriği çocukça olsa da dinozor varsa Metehan bayılır.


Ayrıca bu şu ana kadar bulunan tama en yakın T-Rex fosiliymiş. Adı Sue:D


Bu da robot dinozor:D
(dedim ya dinozorsa Metehan bayılır diye:)



Burada kaleye giriyoruz. Arkadaki evimsi tepeler kale oluyor:D.


Surlarının dışındaki hendek


Kapısı


İçerisinden


Anlatmaya çalıştığım mum feneri:D.


Her ne kadar telefonum sapıtıp pembeli çekmeye başlamış olsa da gayet çok fotoğraf çektim:D. Kesinlikle annem tehdit etmedi.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı

Hepinizin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu olsun:)



15 Mayıs 2016 Pazar

Halifax Yolculuğu! (2. raund) - Halifax Trip! (round 2)

Ben yine Halifax'a gittim:D Bu değil önceki perşembeden pazara kadar. Peki niye bir haftadır yazmıyorsun Metehan?! Durun, açıklayabilirim! Cumartesi akşamı hasta gibiydim (nedenine sonra geleceğim) ve pazar günüyse tamamen hastaydım. Boğazım çok fenaydı, burnum tıkalıydı ve ateşim vardı. Neyse ki o gün dönüş günüydü bu nedenle Judy'le konuştum (kendisi bu geziyi düzenleyen grubun koordinatörü olur) ve ondan bir ilaç aldım. Otelin eczanesinden pastil buldum. Trenle dönüyorduk ve yolculuk yaklaşık 6 ile 8 saat arasıydı. Tüm yol boyunca uyudum neredeyse. Bir ara arkadaşlar sarımsaklı ekmek bulmuşlar büyük bir miktar onu atıştırdım. Eve gelir gelmez de yattım. Pazartesi çok kötü olduğum için okula gitmedim ve sadece uyudum. Salı biraz daha iyiydim ama yorulmamak ve riske atmamak adına o günü de evde uyuyarak geçirdim. Çarşamba daha iyiydim ve okula gittim ama bilgisayara dokunmadım. Perşembe ve cuma günleri evde bir tek ben vardım. Herkes iş için falan bir yerlerdeydi ve niyeyse bakıcı ailem internetimi kestiler tüm gün. Cumartesi ise tamamen beni eden bir gündü. Üstünde çok durmayacağım çünkü düşündükçe hala sinirlerim geriliyor ama basitçe söylemek gerekirse Colin benden bazı şeyleri yapmamı istemişti cuma günü. Bunları elimden geldiğince yaptım. Ama cumartesi gelip bana nedenini bile sormadan hiçbir şey yapmadığıma kanaat getirip interneti kesip gitti. Oysa benim suçum yoktu. Her şeyi yaptım. Yapamadıklarım ise Shiann'in annesinin gelip önünü açması lazımdı ama o unuttu dolayısıyla benim elimden gelen bir şey yoktu. Her neyse, dolayısıyla internetim yine yoktu.

Evet şimdi maazeret kısımlarını geride bıraktığıma göre gezime geçebilirim:D. Aslında pazar gününü zaten anlatmış oldum. Baştan alarak devam ediyorum o halde:D. Bu geziyi düzenleyen Judy'di. Benim koordinatörüm olmamasına karşın beni de davet etti ve böylece Barkın ve Yalın'a katılabilmiş oldum:D. Perşembe günü saat 11'de bindiğimiz trenimiz 6'ya doğru Halifax'a vardı. Yol boyunca Barkın, Yalın ve ben sohbet ettik, müzik dinledik, Çinlilerle tartıştık ve önümüzdeki kızların, biri Alman diğer ikisi Brezilyalı, eşyalarını sakladık vesaire:D. Sonuç olarak zevkliydi:D. Halifax'ta ilk işimiz otele gitmek oldu. Otelimi çok güzel ve lüks bir oteldi. Odaları temiz ve rahattı. Biz bir odada 3 Türk ve bir Çinli, Richard, beraber kaldık. Richard bizimle kalmayı istemişti çünkü aksi taktirde kimsenin sevmediği diğer Çinliyle kalması gerekecekmiş. Şahsen nedenini bilmiyorum çünkü onların gruptan değilim ve diğer çocuğu tanımıyorum ama Barkın ve Yalın Richard'a hak verdiler. Ona biraz da üzüldüm açıkcası çünkü her ne kadar çoğunlukla diğer Çinlilerle takılsa ve bizimleyken onu da sohbete katmaya çalışmamıza rağmen sonuçta odana 3 Türk'tük ve çoğunlukla Türkçe konuştuk. Ama hey bizim suçumuz değildi. Yanımızda kalmayı o istedi ve İngilizcesi çok iyi değildi bu yüzden sürekli İngilizce konuşsak bile bizi anlayamayacaktı.

Perşembe günü başka bir şey yapmadık otele yerleştik. Cuma günü sabahtan denicilik müzesine gittik. Halifax'ta en sevdiğim yer olabilir. Çok güel sergileri vardı. Bize hazine avı tarzı bir şey verdiler. Kağıtta 23 soru vardı. Müzeyi gezip sergileri okuyarak sorulara cevap bulmamız lazımdı. Sorular olmasa bile ben etrafı okurdum çünkü çok hoşuma gitti. Kazanan ilk kişiye 20, ikinciye 15, üçüncüye 10 dolar verildiğini öğrenince Barkın ve Yalın da işe koyuldu. Tabii ki çıkarcı Türkler olarak üçümüz tam puan aldık. Bizden başka da tam yapan yoktu. Maalesef Judy uyanıklık yapmamıza izin vermedi ve sadece birincilik ödülünü bize verdi. Aslında bilerek bir iki hata yapıp ilk üçü kapsaydık demiştik ama gururumuz ağır bastı :D. Günün kalanınıysa bir alışveriş merkezinde geçirdik.

Cumartesi günü sahilden bir yürüyüş yaptık ve bir tur arabasına bindik. Arabanın özelliği hem karada hem de suda gidebilmesiydi. Arabadan ziyade otobüs falan mı desem. Neyse ben araç diyeyim anlaşalım:D. Bir saatlik gezide bize Halifax'ın bir çok köşesini gösterdiler. Rehberimiz komik bir adamdı ve ince bir espri anlayışı vardı. Hiç sıkmadan dinlettirebildi kendini bir saat boyunca:D. Hatta rehberimiz konuşurken anlattığı bazzı şeyleri ve isimleri bir önceki günkü sergiden hatırlıyor olmam beni gururlandırdı:D. Maalesef o sırada rüzgardan ve soğuktan fotoğraf çekmek aklıma bile gelmediğinden pek bir fotoğrafım yok zaten bir yerde de durmadık. Ve evet her ne kadar sıkı giyinmiş olsam da sanırım bu gezi yüzünden hasta oldum. Otele döndüğümüzde rüzgar çarpmış gibi hissediyordum. Geziden sonra biraz dinledik ve akşama doğru bir kaleye gittik. Kale bizimkilerin aksına bir tepede ama yerin içine girecek şekilde tasarlanmıştı. Beşgen şeklindeydi ve dışında çok derin çukularla çevriliydi. Öyle ilginç bir şekilde kurulmuştu ki aşağıdan bakınca çukurlar belli olmuyordu. İçeriyi gezerken rehberimiz hangi dönemden kaldığı hakkında hiçbir fikrim olmayan ama orta çağ filmerinde rastlayacağınız türden elbise giyiyordu. İşin en çok hoşuma giden yanı karanlık iç kısımları gezerken elimizde sadece şu an adını unuttuğum için mum feneri diyeceğim şeyler vardı. Hani camlı dörtgen şeklindedir içinde mum yanar ya işte o. Tam bir orta çağ havasındaydı ve çok hoşuma gitti. Tabii ki telefon kullanmamamız söylendi o yüzden içerileri çekemedim (aten karanlıkta bir şey gördüğüm de yoktu) ama dışarıdan fotoğraf çektim! Ayrıca biz gezerken rehberimiz bize yaşanmış(!) korkunç(!) hikayeler anlatıyordu. Böyle hikayeleri dinlemeyi hep sevmişimdir. Ortam da çok elverişliydi. Yine de klasiklerdi yani. Hatta en sonunda tam "ne yani aşkını arayan hayalet" hikayesi yok mu derken o da çıkınca arkadaşlara attığım "size söylemiştim" bakışı süperdi:D.

Sonuç olarak gayet zevkli bir gezi geçirdim. Sonunda hastalanmam üzücü olsa da gezimi hiç etkilemediği çin mutluyum. Geçen seferki yazımdan da hatırlayabileceğiniz üzere Halifax'a geçen gidişim daha kısaydı ve yanıma Mustafa ve kızlar olduğundan daha çok alışveriş merkezlerinde geçmişti. Bir de tabii ki Türk yemekleri yemiştik. Bu seferki daha bilgilendirici geçti. Sanırım kıyaslamak gerekirse bu gezide daha çok eğlendim. Şimdilik başka bir gezi planım yok ama Colin'in dediğine göre Haziran'da beni eğlenceli bir sürpriz bekliyormuş. Tabii onun eğlenceli anlayışı genelde benimkiyle uyuşmasa da göreceğiz artık:D.

Dipnot: Yaşadığım internet sıkıntıları nedeniyle fotoğrafları yükleyemiyorum. Nedeni hakkında hiçbir fikrim yok ama onları da en kısa zamanda koyacağım.

22 Nisan 2016 Cuma

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

Herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun:). Sevdiklerinizle güzel zaman geçirirsiniz umarım :).


30 Mart 2016 Çarşamba

Dünyanın En Güzel Doğum Günü Hediyesi - World's Best Birthday Gift

Eveet tekrardan geldim. Şimdi lafı uzatmadan yaptıklarıma geçeyim en iyisi. Kesinlikle dünyanın en iyi doğum günü hediyesini aldım, siz de katılırsınız sanırım:D.

Geçen perşembe, doğum günümden bir gün önce, okuldan çıkar çıkmaz Moncton'a gittik. Elimizde uzuun bir liste vardı. Saat 8'den 11'e kadar o listeyle uğraştık. Gece ise beklemeye başladım. Sabah 7'de kalkmış olmama rağmen saat gece 3'te hala gözüme uyku girmiyordu heyecandan. Uçak da gecike gecike bir hal oldu. 1:15'te gelmesi gereken uçak 4:15'te geldi. Ama benim için fark etmiyordu çünküü o uçakla annem geliyordu:D. Evet benim canım anneciğim oğluşuna kıyamayıp doğum günüm için dünyanın öteki ucuna geldi. Koordinatörlerin hepsi ilk defa birinin ailesinden biri geldi dediler:D. Normalde öğrenciler dönüyormuş geri:D.

Annem gelince hemen otelde yataklara attık kendimizi. Sabah 10 civarı kalkıp kahvaltı yaptık ve 2 gibi tekrar yola koyulduk. Önce annemle kalacağımız otele eşyaları bıraktık sonra da eve gittik. Evde a önce bahsettiğim listeden aldıklarımızla yemek yapmaya koyulduk. Çok uğraştırıcı bir işti ama annemle aman geçirdiğim için her dakikasına değerdi (yine de patates soymaktan nefret ediyorum). Tüm günü yemek yaparak geçirdik desek yeridir. Yine 11 gibi otele döndük.

Bu arada otel nehrin yanında çok şık bir oteldi ve annemle ikimiz bir odada kalıyorduk. CCumartesi günü yemek yapma işimize devam ettik. Akşam 6 gibi herkes gelmeye başladı ama biz  yemeği 7 buçuk civarı bitirdik. Gelenler Mustafa, Barkın, Yalın, Zeynep, Buket, Lale ve onların yanlarında kaldıkları aileler (bir ya da iki kişi geldi en fazla). Toplamda 18 kişiydik. Yemeklerimiz ise köfte, pilav, bulgur pilavı, biber dolması, pastırmalı kuru fasülye ve benim için "anneanne yemeği" olan orman kebabı idi. Eğer ki 7 ay boyunca Kanada'da öğrenci hayatı sürmüş iseniz o sıradaki hislerimizi anlayabilirsiniz. Bunlar yemek yapmayı bilmiyor anacım, her şey pratik olsun diye tatsız tuzsu şeyler yiyorlar. Özel yemekleri de sadece hindi. Başka bir şey yok:D.

Evet cumartesi akşamını da hep beraber geçirip leziz yemekler ve üstüne baklava, lokum ve pişmaniye yiyip türk çayı ve türk kahvesiyle de noktalandırdık. Ben bu arada aşağıda bir kaç arkadaşımı bilardo oynayalım dediklerine pişman etmiş olabilirim tabii. Ve kimsenin aklına gelmediği için yanımızdaki sucuğu hiç çaktırmadan geri götürmüş de olabilirim. Ama sonuçta benim doğum günüm, benim hediyelerim değil mi:P.

Toplamda 15 saati yemek hazırlayarak geçirdik. Hadi ben neyse de annem o uçuştan gelip o kadar az uykuyla nasıl dayandı hiçbir fikrim yok:D. Pazar günü Paskalya'ydı. Biz de sabah kalkıp yürüyüşe çıktık annemle. Annem bol bol fotoğraf çekti her zamanki gibi:D. Sanırım 4 günde benim 7 ayda çektiğimden fala fotoğraf çekmiştir:D. Öğleyin odamıza geri döndük. Biraz dinlendik ve tekrar yürümeye başladık. Yalın'ın ailesi bizi Paskalya yemeklerine davet etmişlerdi. Biz de onların evine yürüdük. Oraya sadece bir kere gitmiş olmama rağmen evi haritasız bulmayı başarmış olmam herkesi baya etkiledi:D Kalabalık bir aileydiler. Ben genelde içeride Yalınla takıldım. Yemekte tabii ki hindi vardı:D. Güzeldi ama biim geçen akşam pişirdiklerimizle boy ölçüşemezdi:D.

Pazartesi günü Colin bizi kayma tepesine götürdü. O gün kızakla gezdik, kar motorsikletinin arkasında sürüklendik, simitle kaydık ve geyik gördük:D. Günü hindi ile noktalamasak olmazdı tabii ki :P. Annem hasta gibiyim falan diyerek beni korkutsa da bir şey olmadı:D. Salı günü ise aslında bir okul günüydü ama annem buradayken ben okula gidicem di mi:D. Sabah sonunda açılmış olan mağazaları biraz dolandık. Öğleyin Colin bizi Moncton'a götürdü. Orada da akşam 6'ya kadar mağazada ve yemek yerinde sohbet ederek oyalandık. Sonra da anneciğimi yolcu etmeye havaalanına gittik. O da sağ sağlim evine döndü:).

Bu kesinlikle şu ana kadar ki en güzel doğum günü hediyesiydi:D. 7 ayın sonunda annemi görmüş olmak nasıl hissettirdi anlatamam. Ne iyi ettin de geldin anneciğim:). Geriye sadece 3 ay kaldı:D.

Not: Sucuğum, çayım, peynirlerim ve yemeklerden geri kalanlar var. 3 ay yetmeliler:D.

World's Best Birthday Gift

Last thursday after school, we went to Moncton. We had a loong list to buy, so we worked on it for a while. After that, we waited 'till 4 and I couldn't sleep. Then we went to airport to greet my mum. Yes, my mother came all the way from Turkey for my birthday. I was soo excited. I haven't seen her since September. So this was great.

Friday, we came back to the house and started preparing a huge for saturday. It was a Turkish meal, with Canadian foods:D. We worked all day Friday and most of the Saturday. After 15 hours of work in kitchen, we finally ate it:D. Saturday night was like a little feast. There were 7 (including me) Turkish exchange students and their host parents. We ate our supper, had our desserts and Turkish coffee or tea. I must say, after all of that work, that night was really enjoying. But both me and my mum were REALLY tired. So didn't leave our beds 'till afternoon next day:D.

Sunday was Easter. We went our for a walk with my mum. My mum took lots of pictures (probably more than I took in 7 months). Then around 2 we went to my friend Yalın's house by walking. They had invited us for their Easter Dinner. It was (like all of the other important meals here:) a turkey dinner. It was delicious but nothing compared to the Turkish food, obviously:D. After the dinner, we walked back to our hotel in which me and my mum stayed.

On monday, Colin took us to the sliding hill. We slayed on tubes, went for a sleigh rideand pulled by a snowmobile:D. Although my mum was saying that she was a bit sick, everything went great and we had lots of fun.

Finally, tuesday was actually a school day but I thought going to school while my mum is here is the most stupid idea ever:D. So we walked around in the morning. Visited some shops and bought some stuff:D. Afternoon, Colin took us to Moncton, where we spent a couple of hours by shopping, eating and talking:D. And at 6, we took my mum to the airport and she travelled home, safe and sound.

I can't explain you how happy I am to see my mum:D. I'm glad that she decided to come:). Thank you for everything mum:). There are just 3 months left:D.

13 Mart 2016 Pazar

Çılgın Bir Hafta - A Crazy Week

Tamam cidden uzun zamandır yazmadım amaa hakkında yazabileceğim çok zevkli bir hafta geçirdiğimi belirtmem lazım. Bu hafta "March Break" dedikleri haftaydı ve tüm hafta tatildik. Benim de bir planım yoktu. Şehrin bana göre daha da içinde oturan Türk arkadaşım Yalın bize gelsene dedi. Olur konuşayım Colinle dedim. Konuştuk e Colin izin verdi. Yalın'ın host annesiyle de konuştuk ve isterse tüm hafta kalsın dedi. Şimdi şunu eklemeliyim ki bu burada büyük bir olay çünkü normalde aileler tatilde çocuklardan kurtulmaya çalışıyorlar. Ben tabii ki fırsatı kaçırmadım:D.

Pazar günü kiliseden sonra (yırtamadım:/) beni Yalınlara bıraktılar. Şunu belirtmeliyim ki Yalın'ın host ailesi (Liliane ve Harry) gerçekten çok güler yüzlü insanlar. Gittiğimden beni sıcak karşıladılar. Liliane'nin söylediği ilk şey benim evimde utangaç olmak yasak, bir şey istersen gel ve al oldu:D. Daha sonradan öğrendim ki aile içeride çocuk olmasını çok seviyormuş. Kaç yıl olduğunu hatırlamıyorum ama uzun yıllardır exchange alıyorlarmış. Ve en çok Brazilyalıları ve Türkleri sevdiklerini çünkü onların diğer çocukların aksine zengin bir aileden bile gelseler nazik ve sevecen olduklarını ve kendilerine hizmetlilermiş gibi davranmadıklarını söylediler. Yani korkmayın, Türkiye'de hala umut var:D.

Günleri teker teker anlatmadan önce şuna da değinmek istiyorum ki Kanada'ya geldiğimden beri kilom hiç değişmemişti ama şu bir haftada kesin kilo aldım. Yemekler çok güzeldi, hatta burada yediklerimin en iyileriydi diyebilirim:D.

Şimdi ben orada bir hafta ne yaptım? Pazar günü sohbet ederek geçti. Akşam 10-11 civarı onlar yataklarına çekildiler biz de Yalın'la bilgisayarların başına geçtik. Yattığımızda saat sabahın 6'sıydı:D.

Pazartesi saat 12'de kalktık. Bisiklet sürsek mi derken çok üşendik ve evde geçirdik o günü de. Salı Barkın (yakınlarda oturan başka bir Türk arkadaşım) geleceğini öyledi o nedenle akşam 2'de yattık (erken yani:D). Salı günü akşama doğru Barkınla sinemada buluştuk. London Has Fallen adlı filme girdik. Şahsen ilk defa burada sinemaya gittim. Fiyatı uygundu, patlamış mısırı ve içeceği de güzeldi ama ara falan yoktu. Arada içecek alırız diyince arkadaşlar benle baya dalga geçti dolayısıyla:D. Ben nereden bileceğim hiç burada sinemaya mı gittim:D. Sinemadan sonra Yalınlara geçip gece 4 buçuğa kadar sohbet edip xbox oynadık. Şahsen ben konsol oyunlarını hiç beceremediğimden alay konusu oldum:D. Bir de gece yarısı Tim Hortons'a (bir kafe) gitme planımız vardı ama o saatte açık olmuyormuş ve sadece 2 bisikletimiz olduğundan etrafta gezemedik.

Çarşamda erkenden Barkın gitti. Onun host annesi öğle saatlerine yaşanacak olan buzlanmayı bahane edip geri gelmesini istedi. Biz sadece maazeret juydurduğunu düşünüyoruz çünkü Liliane zaten izzin vermişti hatta istemişti daha da kalmasını:D. Çarşamda ayrıca kızak gezimiz olacaktı ama buzlanma nedeniyle iptal oldu. Kızak gezisine de aslında onların grubu gidiyordu ama ben de orada olduğumddan ve yer olduğundan koordinatörleri benim de gelmeme izin verdi:D. Bizim bisiklet işi yine suya düştü bu arada yollar buzlu olduğu ve kar yağdığı için çıkmadık. Onun yerine sabahlama kararı aldık ve tüm gece uyumadan oyun oynadık.

Ertesi gün de hiç ara vermediğimizden oyun oynamaya devam ettik ama akşam saat 9 civarı tuş olmuştuk. Baktık uyuyakalacağız, Yalın 9'da yattı ben de 10'da yattım. Cuma saat 12'de kalktık. Kızak gezisi o gündü. Miramichi'de 3 exchange grubu var ve ikisi oradaydı. Ben de dedim ki hayır 3'de burada çünkü biim gruptan sadece Mustafa ve ben kaldık ve Mustafa Türkiye'deydi. Sonuç olarak 3 grup da vardı:D. Ve evet ben bir grubum:D.

Kızakları atlar çekiyordu. Bir süre sonra bir kamp evine geldik ve tüm günü orada geçirdik. 7 Çinli, 2 Brezilyalı, 1 Alman ve 5 Türk vardık. Biz Yalın, ben, Barkın, Lale ve Buket Türk tayfa olarak takıldık:D. Kamp yerinde hot dog ve marshmellow yedik. Ateş yaktık (Çinliler beceremeyince Yalınla olaya mangalcı eli atıp hallettik) ve yokuştan kızakla kaydık.

Kızaktayken 
(Beni almamışlar!)
(Aslına sanırım sağ alt köşedeki saç öbeği ben oluyorum)

 Kamp evinin önünde.
En sağdan Yalın, Barkın ve ben.
Bir üst sıranın en sağından Buket ve Lale.


Kızakta sohbet ederken ansızın çıkan kameraya tepkilerimiz:D


Biz üç kafadar takılırken (yine):D
Daha kaliteli olsa çok havalı olabilirmiş esasında:D.

İşte böyle fantastik bir hafta geçirdim. Cumartesi evde yatarak, Pazar ise geri dönerek geçti:D. Tekrar davet edildim, tekrar gideceğim:D. O zamanı da iple çekiyorum:D.


A Crazy Week

This past week was called "March Break" and there were no school for the whole week! I didn't have any plans but my Turkish friend Yalın called me to stay over so I went there. And I stayed there for the whole week:D.

His host parents were really nice people and I really like them. I hope they liked me too:D. They said that they need kids in the house. They really like kids around which isn't that common here. So they have been taking exchange students for a long time. They also said that they prefer Turkish and Brazilian kids as they are kind and easy-going.

When I first got there they gave me a warm welcome. They told me that I'm not allowed to be shy there:D. And I have to mention that the meals I had there were great:D. His host mum is a great cook.

So what did I do there? We mostly talked and played computer games. Sometimes played with xbox or watched videos. Sunday we went to bed at 6 in the morning:D. And we woke up at 12. We were considering goin out with bicycles but we decided not to as we were too lazy:D.

On tuesday, my other friend Barkın, who lives closer to there, came over. We met him at the cinema and I went to cinema for the first time since I came here. The popcorn and the drinks were really good:D. The weird thing was there were no break in the movie. After the movie we came back and Barkın stayed there for the night. We played xbox until 4.30 in the morning:D. Then Barkın went his home while we were sleeping because his host mum wanted him to come home before the freezing rain. So the wednesday was a staying at home day too because of the freezing rain. We decided not to sleep and stayed up all night. Thursday, at around 9pm, we were like zombies so we went to bed. Yalın's host family was laughing at our zombie look:D. They also said to me that it is okay if we want to do that unless it is a school day:D.

On friday we went to sleigh ride. It was supposed to be on wednesday but canceled because of the freezin rain. So, we went to the ride and there were many other other exhanges. There were 7 Chinesse, 2 Brazilian, 1 German and 5 Turkish exhange students. We used a sleigh, pulled by horses, to go to a camp house. We stayed at there for the day. We ate hot dogs and marshmellows, made a fire (with my and Yalın's epic barbeque skills of course:D) and slid with tubes.

Saturday was a relaxing day and sunday was the day that I came back. I had lots of fun there and they invited me again. So I'm looking forward to coma back:D.

14 Şubat 2016 Pazar

Haftasonu Kaçamağı - Weekend Road Trip

Evet şok edici haberlerim var! Arka arkaya iki yazı yazıyorum! Bu da yetmezmiş gibi bir de fotoğraflarım var! Daha iyi ne olabilir ki:D.

Dün sabah erkenden saat 7'de kalktım. Colin beni arabayla şehir yakınlarına götürdü ve orada araba değiştirerek Barkınlara katıldım. Neye katıldığımı açıklamam gerekirse, Barkın ve Tina (host annesi) yanlarına Kathie (alman exchange, bu dönem geldi) ve Valerie'yi (Kathie'nin host annesini) de alarak Fredericton'a doğru yola çıkmışlar. Beni de aralarına aldılar. BU gezileri sık sık yapıyorlarmış. Nereye gittiklerinin önemi yok, yolculuk çok zevkli geçiyor zaten:D.

Yolda bir kaç kere mola vererek Fredericton'a 12 civarı vardık. Acelemiz de yoktu zaten. Fredericton New Brunswick'in baş kenti oluyor bu arada:D. Bir kış festivali varmış oraya katıldık. Annem olsa bayılırdı eminim. 8 dolar giriş ücretini ödeyince giriyorsun ve istediğin kadar kalabilirsin tüm etkinlikler de bedava. İçeride el yapımı süsler ve tablolardan oluşan bir sergi vardı. Çok yetenekli bulduğum bir büyücüyü izledik ki on tane numarasından üçünü falan anlamışımdır nasıl yaptığını:D.

Buraya kadar bir alışveriş merkezinin içindeydik, sonra dışarı çıktık. Dışarıda da köpeklerin çektiği kızak, lamalar, midilliler, buzdan bir labirent ve kayma tepesi vardı.Etkinlikler çok küçük çocuklar içindi ve çok sıra vardı. Yine de labirente ve kaymaya gittik. Ben simidin içinde otururken Barkın beni tepeye kadar çekti:D. Aşağı inince tekrar yapıyor muyuz dedim. Sus ölüyorum şu anda diye efsane bir tepki aldım:D. Atabinmek isterdim ama çok küçüktiler. Dediğim gibi küçükler içinmiş.

Yol selfiesi:D
Soldan sağa:
Valerie, Kathie, Barkın, Ben ve Tina

Üç kafadar takılırken:D (ben donmamak adına karizmamdan vazgeçmiş vaziyetteyim)


Tina'nın kızıyla(sağdaki) biz kış festivalindeyiz.


Buz labirentindeyken (ben karizma eksikliğimi tuhaf yollarla gidermeye çalışıyorum:D)


Sonra baktık hava soğuk (-30 derece brrr) ve çok sıra var, atladık arabaya geri döndük:D. Pek bir şey yapmamışız gibi gelebilir ama dediğim gibi işin asıl eğlencesi yolculuk kısmıydı. Geri döndüğümüzde de Barkın'ın evine gittim ve orada kaldım. akşam 7 gibi hokey maçına gittik. Maçı izleyeceğimizden değil de işte ortam olsun diye:D. Sonra evde müzik açıp sohbet ederek akşam 1'e kadar falan oturduk.

Sabah ise 10'da kalktık. Kahvaltı edip televizyon seyrettik ve 12 gibi ben Colin'le buluşmak için öğle yemeğine gittikleri otele gittim. Bunların haricinde sevgililer günüm böyle boş geçti:D. Ve ben saat farkını biraz geç de hatırlamış olsam (geçmiş) Sevgililer Günü'nüz kutlu olsun:D.

Weekend Road Trip

Yesterday I jioned my friend Barkın's road trip. Barkın, his host mother Tina, the new German exchange Kathie, her host mother Valerie and I went to Fredericton. They said that they do this kind of trips very often. It usually doesn't matter where they go because the trip's itself is the enjoying part:D.

We went there slowly. We stopped at some points to go to shopping or that kind of stuff. We arrived there around 12 am. Fredericton is the capital of New Brunswick. We went there to join a winter festival. Festival was a great event. There were lots of homemade things to see or buy. There were a really skilled magician:D. And outside, there were an ice maze, sliding hill, dog slide and ponies. There were lots of people and it was mostly for little children. But we still went into the maze and slide on the sliding hill:D. After an hour we saw that there were too much line for everything and we were freezing (-30 degrees) so we decided to come back. It may seem like we didn't to much things but like I said the car trip part was the best:D.

After we came back, I stayed over Tina's house with Barkın. We went to a hockey game. Then we stayed at his room, playing music and talking. That was certainly a fun day:D.

I didn't do much today. And as I just realized the time difference, Happy (late) Valentine's Day:D.

10 Şubat 2016 Çarşamba

Prince Edward Island - PEI

PEI New Brunswick'in kıyısına yakın bir ada. Geçen hafta cuma günü oraya tatile gittik. Shiann'in telefonuyla bir çok fotoğraf çektik ve ben kaç gündür onları almaya uğraşıyorum ama hala bana atmadı ve ben de başının etini yiyip en sonunda bana "al da ne halt yiyorsa ye" tarzı bir tepki vermesin diye aralıklarla soruyorum. Aldığım zaman artık ayrı bir şekilde yayınlarım ne yapalım:D.

Evet gittik dedim, kim kim gittik? Ben, benim kaldığım aile, Türklerden Mustafa ve Barkın, bir de iki Brezilyalı kız(2 çünkü 3.sü Brazilya'ya erken döndü). Biz Türkler ve Colin bir odada(evet biliyorum, ööğğk), kızlar diğer odada kaldık. Cuma kar tatiliydi ve bu bize zaman kazandırıyordu. Ama ayrıca fırtına yaklaştığından erken yola çıktık. öğleyin 12 gibi Shiann ve Ahna hariç toplanıp yola koyulduk. Onlar da sonradan katıldılar bize.

Otel büyüktü ve kış aktiviteleri üzerine kurulmuştu. Haftasonu açıktı sadece. Yemekleri ve odaları güzeldi (sadece Türkler kalsak daha çok sevebilirdik tabii). İlk gittiğimizde bi süre odadan çıkmayıp kendimize geldik. Sonra etrafı keşfe çıktık. Masa tenisi, bilardo vb. oyunların olduğu bir yer bulduk. Masa tenisinde 3-2 Mustafa'ya yenilmeme karşılık o ve Barkın'a karşı yaptığımız bilardo maçında (oyununda?) ikisini de yere serdim diyebilirim:D. Daha da oynamadılar zaten:D.

Ertesi gün daha enerjiktik. Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıkıp ağaçlık alanları gezdik. Eğer ki birinden şeritlerle kapatılmış bir yere girip ağaçların arasındaki küçük bir açıklıkta kuru ağaç dallarını yakarken köpek havlamaları duyduğumuz için hemen ateşi karla kapatıp tüydüğümüzü işittiyseniz bilin ki yalandır. Uslu çocuklarız biz.

Sonrasında atla kızak gezisine gittik. Pek bir olayı yoktu esasında. Atlar kızağı çekiyor sen de kızakta oturuyorsun. Kulağa hoş geliyordu ama etrafta görülecek bir şey yoktu ve atların arkasına çok da uzak olmadığımızı söylersem kokuyu tarif etmem gerekmez herhalde:D.

Bunun ardından öğle yemeğini yedik. Sonrasında havuza gitmeye karar verdik. Havuz güzeldi ama çok küçük çocuk vardı ve sıcaklığı iyi ayarlayamamışlardı, soğuktu. Yani ilk başlarda sorun değildi de biz çok zekice bir karar verip sıcak su bölümüne (ne deniyor hiçbir fikrim yok ama eminim anlarsınız) girince ve oranın sadece yarım saatlik olduğunu öğrenince çok üzücü şeyler yaşadık. Soğuk olduğundan tekrar havuza giremedik, biz de titreyerek çıkıp kurulandık.

Akşam yemeğinden sonra tamamen Mustafa'yı suçladığımız bir şey yaptık. Yorgunduk ve hava kararmıştı ama eğlencesine kızakla kayalım dedik. Kızak dediysem de su parklarındaki simitlere binip kayıyordum. Tepe dik falan değildi bu yüzden birbirimizin simitlerini tekmeleyerek ittik. Mustafa'nın beceriksizce nişan alması sonucu kaburgalarıma bir tekme yemiş olmam da cabası. Buraya kadar iyi hoş ama sonra Colin snowshoing yapacağını söyledi. Türkçesi ne bilmiyorum ama özetlemek gerekirse ayakkabına şu kar ayakkabısı şeylerini takıp karda yürüyüşe çıkıyorsun. Ne diye bu kadar büyüttüler hiç anlamadım açıkcası. İşte şöyle yürümelsiniz böyle yapmalısınız diye iyice konuşup sonra da yapabilir misin diye sordular. Tam bir sağduyu örneği göstererek dediklerini dinlemedim (sıkıcı!). Sonra da elbette dedim yaparım. Dışarı çıktım. Yürüdüm az. Neye dikkat etmem gerektiğini fark ettim. Sonra koşmaya başladım:D. Hiç takılmadım bir şey de olmadı yani:D. Yapmanız gereken tek şey topuğunuzdaki parçaya takılmamak ve bacaklarınızı açarak yürümek ve ya koşmak. Dürüst olmak gerekirse yazın terliklerimi anıma almayı unuttuğum için sıcak taşlara basmadan bir sağ bir de soldaki şezlongların gölgelerine basa basa koşuşumdan pek de farklı değildi:D. İşin en kötü yanı 3 kmlik bir yürüyüşmüş. Yoğun bir günün ardından bitmeyen 3 km resmen hepimizi üzdü.Bu olayın en komik yanı ise burada kime sorsan Mustafa ve Barkın'ın benden daha sportif olduğunu söyler size. Bir nevi haklılarda, biri yüzücü, biri basketbolcu. Ama işin aslı şu ki 3 kmlik yürüyüşte onlar ayakkabılarındaki eklentileri yarısında çıkarttılar ve vardığımızda nefes nefeselerdi. Bense rahat bir şekilde yürüyerek sohbet ediyordum. Tamam o kadar da rahat değildim, ayaklarım ağrıyordu ama bunu dışarıya göstermeme gerek yok:D.

Ertesi gün, yani Pazar günü, aslında akşam dönecektik ama Colin'i işe çağırdıkları için kahvaltıdan sonra döndük. Sonuç olarak, en eğlenceli gezim olmasa da Türk tayfa olarak eğlenmenin yolunu bulduk diyebilirim:D. Güzel bir geziydi. Ayrıa Brazilyalıların son gezisiydi. Onlar artık evlerindeler. Benim önümde 5 ay daha var:D. Hadi bakalım.

Prince Edward Island

Last week, we went to PEI for weekend. It was last week but I'm writing now because I was trying to get the pictures. I couldn't so I'm just writing:D.

Friday, me, my host family, two other Turkish boys and two Brazlian girls went there. It was kind of a long trip. We stayed in a winter hotel which is only open for weekends. The hotel had lots of things to do.

First day we didn't do much as we were all tired. I played table tennis and pool with my Turkish friends. On Saturday, we woke up early. After the breakfast, we went for a walk around the building. Then they took us to a horse slide tour which was funny. After lunch we went to swimming. But the pool was cold so we went to hot tub. That was a terrible idea as we were all freezing when we got out of the tub. So we decided not to freeze and went back to our room. After the dinner, boys wanted to go skating but there were no fitting skates so we went to sliding hill and then snowshoing. Snowshoing was a pain. Not because we were wearing that weird snowshoes but it was 3 km walk. So that was really painful:D. Boys took off their snowshoes. I guess something was wrong with their's but mine were okay so I used them. The weird thing was they were explaining how to walk with the snowshoes and expecting us to do something wrong but it was pretty easy. They asked me if I could walk, I said of course. Then started running:D.

On Sunday we were planing to leave later but it turned out that we had to go back earlier. So we couldn't do something on Sunday.

So, the weekend was fun. It's always fun with my friends:D. This was also the Brazilian girls' last trip. They went back to their country. On the other hand, I still have 4 more months to go:D.

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kayak Kaçamağı - Went Skiing

Bu olay geçen çarşamba oldu:D. Aslında bizim grupla alakası yokmuş ama diğer exchange grubunun kordinatörü kayağa götürüyormuş kendi öğrencilerini, otobüste boş yer de olunca beni ve Mustafa'yı da aldı yanına. Sonuç olarak okulu bir günlük ekerek(kesinlikle çok üzülüyorum!) kayağa gittik:D.

Sabah 7'de yola çıktık. Yol 3 saat sürüyordu molamızla beraber dolayısıyla ben saat 6'da kalmış olamama hiç yakınmadım. Çünkü uyuyacak bol bol zamanım vardı:D. saat 10'da dağın tepesine vardık. Türklerden ben, Buket, Lale ve Mustafa vardık. Bizim haricimizde yanlış bilmiyorsam(benim grubum olmadığından kim nereli tam emin değilim:D) bir Alman ve yedi Brazilyalı vardı. Tesise varınca hiç vakit kaybetmeden ekipmanlarımızı kiraladık. Ben şahsen soğuktan korunmak adına giydiğim beş kat kıyafetin altında nasıl görünüyordum hiçbir fikrim yok ama sanırım bi deri bi kemik olduğumdan normal duruyorumdur:D. Dışarı çıkınca ilk başta bizi bir test yaptılar. Lale snowboard öğrenmeye gitti, biz üçümüz de teste girdik. Test basitti, lakin elimizle bir şeye tutunarak yukarı çıkıyorduk ve 3 seferin ardından kollarım kopuyordu. Testin amacı yeşil pistten kayabilir miyiz onu ölçmekti. Okul grubu olduğumuzdan bir nevi eğitim amaçlı oradaydık. Üçümüz de testi geçtik ve kaymaya başladık.

İlk başta nasıl paralel kayıldığını hatırlamadığımdan yarı kar sapanı yarı paralel kaymaya çalıştım ki bu da bacaklarımı öldürdü. Neyse ki ikinci seferin sonunda hatırlamayı başardım. Aşağı Mustafa önde, Buket ortada ve ben en arkada olmak üzere sıra halinde kayarak iniyorduk. Mustafa en son geçen Mart, ben geçen Ocak ve Buket de 3 sene önce kaydığı için yetenek sıralamamız bu şekildeydi:D.

Saat 12'de yemek için ara verdik. Saat 1'de tekrar çıktık. Bu sefer bizi bir üst düzey teste çağırdılar. Paralel kaymamız isteniyordu. Şimdi, benim sağ bacağım solumdan daha iyi. Sağa tüm ağırlığımı verebilirken sola veremiyorum. Dolayısıyla sola dönüşlerim keskinken sağa dönüşlerimde biraz takılıyorum. Şanssızlığıma eğitmen sağa dönüşümü görmüş ve tam bilmediğime karar vermiş. Diğerlerine 360 derece dönüşü gösterirken bana ve Buket'e paralel çalışmamızı söyledi. Eh ben de bu sefer bana baktığı sırada keskin bir sola dönüş yaptım ve "aa sen zaten biliyormuşsun." tarzında bir tepki aldım:D.

Testten sonra mavi pistten kaymamıza izin verdiler. Orası tabii ki daha dikti:D: Bir iki seferden sonra Mustafa ve Buket bıraktılar ben biraz daha kaydım. Sonrasında saat 4'te otobüse doluşup geri döndük. Geri döndüğümüzde saat 7 olmuştu ama Colin beni ve Mustafa'yı alacaktı ve o da 9 gibi ancak Moncton'dan dönerim demişti. Biz de kızların birinin annesinden rica ettik ve bizi bir restorana götürdü. Orada yemek yiyip sohbet ettik. Biraz sonra Colin de geldi, o da bir şeyler söyledi. En sonunda eve döndüğümde saat 10'u geçiyordu ama çok eğlenceli bir gündü kesinlikle :D(okuldan iyidir!).

Went Skiing

Last wednesday I went to skiing with the other exchange group. Their coordinator let me join them. So I missed one day in school(so sad!) and went skiing instead:D.

I woke up at 6 and our bus left at 7. Hopefully, it was three hours of travelling in which I can sleep:D. We arrived there at 10 and got changed. First they tested us to see if we can skii by ourselves. Me, Mustafa and Buket were the only ones who knew how to skii. We passed, so they let us use the easy path. We skied 'till 12 and then had a lunch break. After and hour, we went back again. They tested us again, this time a more advanced one. They wanted us to skii parallel, which I remembered after the second round. I could easily turn left but I couldn't turn right as well as turning left. Because my right leg is better than my left. So, the teacher first saw my right (bad) turn and told me to work on it. When he asked for a second time, I turned left and he said something like "wow, you already knew it.". So we all passed and went to the other hill, which of course was steeper. After a couple rounds, Mustafa and Buket left and I skied some more rounds. Then at 4 we all head back to the bus.

We arrived the city at 7 but Colin, who was going to take me and Mustafa home, was going to come around 9, So we asked one of the girl's host parent to take us to a restaurant. We talked and ate and had fun:D. It was after 10 when I was back at home. It was a tiring but a great day:D.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Yılbaşıı - New Year

Tamam yoğun istek üzerine yazmaya devam ediyorum:D.

Şimdii, Noel'den (ben de biliyordum bir ismi vardı diye de, aklıma gelmemişti bir türlü, hatırlattığınız için teşekkür ederim:)) (Hayır Noel Baba'dan da uyanmadım, üstüme gelmeyin) sonra yılbaşına kadar günlerim doluydu ama bir şey yapmadım çok. O nasıl ya diyecek olursanız, cumartesi hava güzeldi diye kar aracını aldık, arkasına kızak bağlayıp geniş bir alanın üzerinden tekrar ve tekrar geçtik. Böylece kızak pisti açmış olduk. Bir de yakınlarda akçaağaç şurubu yaptıkları bir yer varmış oraya gittik. Her ne kadar bahara kadar kullanılmayacak olsa da biz orada hamburger yapıp yedik ve çay içtik. Dahasında ben karda yürüyüş yaptım. Bir ayı görürüm diyordum ama göremedim.

Pazar günü kiliseden sonra eşyalarımızı alıp kampa doğru yola koyulduk ama yolun yarısında kar fırtınası beklendiği için geri dönmek zorunda kaldık. Benim şikayetim olmadı çok arabada uyukluyordum şahsen.

Pazartesi tembellikten başka bir şey yapmadım, odamdan çıkmamış bile olabilirim:D. Baştan sona bir kitap bitirdim.

Salı Günü St John'a gittik. Bir iki saat mesafedeki bir şehir orası. Biraz gezdik ama her yer karlıydı gezilecek yerlerin çoğu kapalıydı. Ama bir kitapçıya, bir şekerciye ve bir restorana gittik ki çok güzeldi. Restoranda Mısır kültürünü yansıtmışlardı. Yemekleri bizimkilere oldukça benziyordu. Eh bir Türk lokantası olamaz ama ne yapalım:D.


Ben ve Brazilyalılar St. John'dayken. 
(Kalan fotoğrafları kızlar bana hala atmadılar bununla idare ediverin:D)


Vee çarşamba günü yılbaşıydı tabii ki:D. Biz de Moncton'a gittik ve orada kaldığım ailenin üniversite arkadaşlarıyla buluştuk. Çok kalabalıktık. Değişik bazı kutu oyunlarına katıldım ve aşağıda benden bir yaş küçük iyi çocuk vardı onlarla takıldım çoğunlukla. Oynadığımız bir oyun vardı ki acayip tuhaf ve utanç vericiydi ama süper fizik bilgilerim sayesinde paçayı kurtardım:D. Basit bir şeydi; bir mendil kutusu alıp üstündeki açılan yeri(tamamını değil, sadece açılan yeri) çıkartıp tabanından kemer geçirmişlerdi. Kemerle kutuları arkalarına gelecek şekilde bellerine takıyorlardı. Kutunun içine de küçük bir top koyuyorlardı. İki kişi karşılıklı sallanarak topu çıkartmaya çalışıyorlardı. İlk çıkaran kazanıyordu. Ama ayakların yerden kesilemez, eğilemezsin ve tabii ki kutulara dokunamazsın. Eğer aklınıza getirdiyseniz ne kadar komik ve utanç verici olduğunu anlamışsınızdır sanırım:D. Benim yapmaya hiç niyetim olmasa da beni kaldırdılar. Ben de düşündüm, şimdi bu neden zor ve nasıl yaparım? Biraz mantık yürüttükten sonra aklıma bir fikir geldi. Başla dediklerinde topu ortalayıp kutuyu ilk yukarı ve ileri sallayarak topu yukarı kenarın ortasına, oradan aşağı geri sallayarak aşağı kenarın ortasına oradan da tekrar yukarı sallayarak 3 hamlede çıkarttım topu. Bunlar tabii ki yazdığımdan çok daha kısa sürdü ve kimse ne olduğunu anlayamadan ben kazanmış oldum. Sanırım en herkesin arasında en hızlı ben kurtuldum toptan:D.

Sonrasında yeni yıla girdik, orada yattık ve ertesi gün öğleye doğru yola koyulduk. Sonuç olarak eğlenceliydi, çok çılgın insanlarla tanışmış oldum:D.

New Year

After the christmas, first day, I was tired as dead. Second day, we went to the woods with snowmobile to make a sliding path. Third day after church we were going to a camp but it cancelled because of a snowstorm.

Next day, we went to St. John which is a few hours far city. Sadly because of the snow, lots of places were closed. But we still went to a candy shop, a book shop and a Egypth Restaurant. The food was similar to the Turkish restaurants but of course, Turkish food is the best:D.

Then, on new year's eve, We went to Moncton, where there are some friends of my host family. They were very nice people and I had lots of fun. I played some crazy games with the whole family and then went to join the two boys down stairs who are one year younger than me. One of the craziest games was a game in which you put box on a belt and a ball is inside the box. You basically try to get rid of the ball by just shaking your belly. You cannot jump or touch the ball. I didn't want to play at first but they forced me to:D. So I played for only 3 seconds because I made it our with three moves:D. So it was a long and funny night. I enjoyed staying there for the night. I met crazy people:D.

4 Ocak 2016 Pazartesi

Noel Baba Buraya Erken Geliyor - Santa Comes Here Earlier

Çok fazla gecikmiş olmama rağmen kaldığım terden devam ediyorum. Halifax'tan döndükten sonraki gün Christmas Eve diye geçiyor. Şahsen christmasa ne diyeceğimi bulamadım, yılbaşı da diyemiyorum:D. Öğleyin Shiann'in ailesinin evine gittiler yemek için ama benim kendimi toparlamam lazımdı o nedenle evde kaldım.

Akşama doğru kiliseye indik. Kilisede mum yakma seremonisi (harbi bazı terimleri nasıl çevireceğim hakkında hiçbir fikrim yok, bu ne derseniz aslı aşağıda:D) tarzı bir şeye katıldık. Hepimiz bir mum aldık ve yerimize geçtik. Günün önemi hakkında konuşuldu. İncil'den hikayeler okundu (Hz. İsa'nın doğumu ve yaşamı hakkında istemediğim kadar çok şey öğrendim) ve şarkılar söylendi. En sonunda da mumları yaktık ve bıraktık.

Bundan sonra yemek için Bill ve Laura'nın (Shiann'in anne ve babasının) evine gittik ve yemek yedik. Sohbetler edildi, çaylar içildi ve iskambil destesiyle bir oyun oynadık. Bunlardan sonra eve gittik ve ben yattım çünkü hala çok yorgundum.

Sonraki gün Chirstmas idi. Erkenden kalkıp ağacın altına koştum falan demek isterdim ama çok derin uyuyordum beni or kaldırdılar saat 7'de:D. Salona gittik. Ağacın altında bir çok hediye vardı. Sırayla herkes kendi hediyelerini açtı. Benim hediyelerim aşağıda (sağdaki iki t-shirt'ü ben kendime almıştım:D). Saymam istenilirse; çikolata, iskambil kartları, pijama, top, iki kitap (favorilerim çünkü okuyacak kitabım bitiyordu:D), bulmaca kitabı, atlet, çay ve kupa.


Hediyelerden sonra yemek yedik ve tekrar Shiann'in ailesinin evine gittik. Shiann'in kardeşlerinden biri de oradaydı. Beraber daha çok hediye açtık (bana t-shirt ve Ice-Tea almışlar ki Ice-Tea'ye bayıldım:D). Sonra tekrar önceki günkü kart oyununu oynadık. Önceki gün Shiann ve ben Bill ve Laura'ya karşıydık ve berabere kalmıştık, bugün onlar yendi. Ardından ben aşağıda bilardo masası olduğunu öğrendim ve oraya kuruldum. Colin'i beşe iki ve on ikiye üç yenerek biraz insafsız davranmış olabilirim:D.

Akşam yemeğini de orada yedik ve döndük. Sonuç olarak güzel geçti. Eğlendim ben:D. Ama yine de pek bir yılbaşı havasına giremedim çünkü bana göre daha vardı yani:D.

Santa Comes Here Earlier

I'm writing from where I left. After Halifax, it was Christmas Eve. They went to Bill and Laura's (Shiann's parents') place for breakfast but I was too tired so I stayed. In evening, we went to church for Candle Light Service. They sang songs, told us stories from Bible and talked about the importance of that day. In the end, we lit our candles.

After the church, we went to Bill and Laura's place together. We had dinner and played card games. Then we went back home and I went bed as I was still too tired.

The next day was Christmas. I would like to say I woke up early for gifts but well, I was sleeping too deep that they woke me up:D. We went to livingroom and opened our gifts. The photo above shows my part:D. After that we ate our breakfast and went to Shiann's parents again. There, we opened more gifts and played card games. Then I went to play pool and Colin joined me. We played a lot(I won the most of the games). After that, we had our dinner and came back.

That was nice for me and I had fun. But I wasn't exactly in the mood of Christmas as in Turkey we celebrate New Year's Eve instead:D.