Öncelikle hayal kırıklığına uğrattıklarım varsa özür diliyorum. Görüldüğü üzere annem kadar istikrarlı olamadım blog yazmak konusunda. Yine de okuyan ve bekleyen herkese çok teşekkür ederim:)
Kanada'daki günlerim sona yaklaşıyor. Yakında ailemin yanına döneceğim (beni muhtemelen bir direğe falan bağlayacaklar). Burada bir sürü yeni şey gördüm, yeni şeyler tattım ve yeni insanlarla tanıştım. Kötü anılarım da oldu iyi anılarımda. Şanslıyım ki iyi anılarım çok daha fazla:D.
"Kanada'nın en çok neyini özleyeceksin?" sorusunu herkes bana sormaya başladı. Açıkcası gördüğüm onca şeye rağmen kendi ülkemi daha çok sevdiğimi fark ettim. Kanada'nın ülke olarak bir özelliğini özlemeyecek olsam da (soğuk ya burası), en çok burada tanıştığım arkadaşlarımı özleyeceğim. Onlar olmasaydı burada bu kadar eğlenemezdim. Onlardan tam olarak ayrılıyorum diyemem (tabii bir arkadaşımla izlediğimiz bir animede geçen ayrılık sahnesini canlandırmış olabiliriz ama o işin espirisiydi:D). Sonuçta beni buradayken aileme bağlayan teknoloji hala mevcut:D. Biz oyuncu milleti kolay kolay kopmayız birbirimizden:D.
Tam 10 ay geçtiğine inanmak gelmiyor içimden. Bir yanım bu çok kısa derken diğer yanım 10 aydan çok daha fazla kalmışım gibi hissediyor. "Döneceğim gün" benim için uzakta bir gündü her daim. Bu kadar yakın olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Ben etrafa kolay alışan bir insanım sanırım. Buraya gelirken heyecanlıydım. Şimdi de döneceğim için heyecanlıyım. Ama gelirken çok üzgün olmadığım gibi şimdi de gittiğim için çok üzülmüyorum. Belki de kalpsiz falanımdır ama daha önce de yazmıştım mutsuz olmak doğamda yok pek:D.
Sonuç olarak 10 aydır dünyanın öbür ucundayım. Buraya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Her şey çok farklıydı. Ama alıştım. Şu an her şey çok normal geliyor. Hoş hiç öyle hissetmesem de belki evim bana tuhaf gelecek şimdi de kim bilir:D. İlginç bir zihin yapım vardır. Dersleri ve ya bana söylenen önemli şeyleri kolay unuturum. Ama maceraları, ister kitapta okuyayım, ister bilgisayarda oynayayım, ister kendim yaşayayım, unutmam:D. Evimle ilgili bir şey unuttuğumu sanmıyorum:D. Eve gelince bir alışma dönemi yaşamayı beklemiyorum. Aynı şekilde burayı unutacağımı da sanmıyorum. Hem zaten buradaki günlerim buraya yazılı:D. Her ne kadar bloğum değişim programı öğrencilerine yardım edici düzeyde olmasa da (özür dilerim anne) ben yazdığım için mutluyum:). Geri dönüp baktığımda eminim çok hoşuma gidecektir. Sonuçta insan her gün dünyanın öbür ucuna gitmiyor:D (annem hariç, o kafasına esti mi her yere gider)
Rüzgârdaki Yaprak
Ağacından kopmuş küçük bir yaprak misali süzülüyor göklerde. Nereye gideceği ve nelerle karşılaşacağı hakkında hiçbir fikri yok. Ama korkmuyor, arkasında onu destekleyenler ve sırtında sonbahar rüzgarları olduğu sürece korkmasının bir anlamı yok. Rüzgarın onu götürdüğü yere kadar gidecek. Gördüğü şeylerle gelişecek. Eve geri döndüğünde aynı kişi olmayacak belki ama anlatacak birçok hikayesi ve tanıştığı birçok dostu olacak. İşte bu rüzgardaki yaprağın hikayesi.
24 Haziran 2016 Cuma
18 Mayıs 2016 Çarşamba
Fotoğraflar :D - Photos :D
Koyamadığım fotoğrafları yüklemeyi sonunda başardım:D.
Denizcilik Müzesi'nin altında bulunuyor burası. Eskiden kullanılıyormuş. Her türlü denizcilik malzemesi satılıyor. Ne denir bilemedim:D
Bir mayın! (yok canım!)
En hızlı gemi olarak tasarlanmış. Yapılmış mı orasını hatırlamıyorum bak:D
Bu şey bir deniz fenerinin aynası. Yanında kimseyle çekemedim ama kocaman.
Müze böyle gemi maketleriyle doluydu. Çok hoşuma gittiler:D
Bu arkadaş (ya da hanımefendi mi desem?) Discovery Center'dan. Her ne kadar içeriği çocukça olsa da dinozor varsa Metehan bayılır.
Ayrıca bu şu ana kadar bulunan tama en yakın T-Rex fosiliymiş. Adı Sue:D
Bu da robot dinozor:D
(dedim ya dinozorsa Metehan bayılır diye:)
Burada kaleye giriyoruz. Arkadaki evimsi tepeler kale oluyor:D.
Surlarının dışındaki hendek
Kapısı
İçerisinden
Anlatmaya çalıştığım mum feneri:D.
Her ne kadar telefonum sapıtıp pembeli çekmeye başlamış olsa da gayet çok fotoğraf çektim:D. Kesinlikle annem tehdit etmedi.
15 Mayıs 2016 Pazar
Halifax Yolculuğu! (2. raund) - Halifax Trip! (round 2)
Ben yine Halifax'a gittim:D Bu değil önceki perşembeden pazara kadar. Peki niye bir haftadır yazmıyorsun Metehan?! Durun, açıklayabilirim! Cumartesi akşamı hasta gibiydim (nedenine sonra geleceğim) ve pazar günüyse tamamen hastaydım. Boğazım çok fenaydı, burnum tıkalıydı ve ateşim vardı. Neyse ki o gün dönüş günüydü bu nedenle Judy'le konuştum (kendisi bu geziyi düzenleyen grubun koordinatörü olur) ve ondan bir ilaç aldım. Otelin eczanesinden pastil buldum. Trenle dönüyorduk ve yolculuk yaklaşık 6 ile 8 saat arasıydı. Tüm yol boyunca uyudum neredeyse. Bir ara arkadaşlar sarımsaklı ekmek bulmuşlar büyük bir miktar onu atıştırdım. Eve gelir gelmez de yattım. Pazartesi çok kötü olduğum için okula gitmedim ve sadece uyudum. Salı biraz daha iyiydim ama yorulmamak ve riske atmamak adına o günü de evde uyuyarak geçirdim. Çarşamba daha iyiydim ve okula gittim ama bilgisayara dokunmadım. Perşembe ve cuma günleri evde bir tek ben vardım. Herkes iş için falan bir yerlerdeydi ve niyeyse bakıcı ailem internetimi kestiler tüm gün. Cumartesi ise tamamen beni eden bir gündü. Üstünde çok durmayacağım çünkü düşündükçe hala sinirlerim geriliyor ama basitçe söylemek gerekirse Colin benden bazı şeyleri yapmamı istemişti cuma günü. Bunları elimden geldiğince yaptım. Ama cumartesi gelip bana nedenini bile sormadan hiçbir şey yapmadığıma kanaat getirip interneti kesip gitti. Oysa benim suçum yoktu. Her şeyi yaptım. Yapamadıklarım ise Shiann'in annesinin gelip önünü açması lazımdı ama o unuttu dolayısıyla benim elimden gelen bir şey yoktu. Her neyse, dolayısıyla internetim yine yoktu.
Evet şimdi maazeret kısımlarını geride bıraktığıma göre gezime geçebilirim:D. Aslında pazar gününü zaten anlatmış oldum. Baştan alarak devam ediyorum o halde:D. Bu geziyi düzenleyen Judy'di. Benim koordinatörüm olmamasına karşın beni de davet etti ve böylece Barkın ve Yalın'a katılabilmiş oldum:D. Perşembe günü saat 11'de bindiğimiz trenimiz 6'ya doğru Halifax'a vardı. Yol boyunca Barkın, Yalın ve ben sohbet ettik, müzik dinledik, Çinlilerle tartıştık ve önümüzdeki kızların, biri Alman diğer ikisi Brezilyalı, eşyalarını sakladık vesaire:D. Sonuç olarak zevkliydi:D. Halifax'ta ilk işimiz otele gitmek oldu. Otelimi çok güzel ve lüks bir oteldi. Odaları temiz ve rahattı. Biz bir odada 3 Türk ve bir Çinli, Richard, beraber kaldık. Richard bizimle kalmayı istemişti çünkü aksi taktirde kimsenin sevmediği diğer Çinliyle kalması gerekecekmiş. Şahsen nedenini bilmiyorum çünkü onların gruptan değilim ve diğer çocuğu tanımıyorum ama Barkın ve Yalın Richard'a hak verdiler. Ona biraz da üzüldüm açıkcası çünkü her ne kadar çoğunlukla diğer Çinlilerle takılsa ve bizimleyken onu da sohbete katmaya çalışmamıza rağmen sonuçta odana 3 Türk'tük ve çoğunlukla Türkçe konuştuk. Ama hey bizim suçumuz değildi. Yanımızda kalmayı o istedi ve İngilizcesi çok iyi değildi bu yüzden sürekli İngilizce konuşsak bile bizi anlayamayacaktı.
Perşembe günü başka bir şey yapmadık otele yerleştik. Cuma günü sabahtan denicilik müzesine gittik. Halifax'ta en sevdiğim yer olabilir. Çok güel sergileri vardı. Bize hazine avı tarzı bir şey verdiler. Kağıtta 23 soru vardı. Müzeyi gezip sergileri okuyarak sorulara cevap bulmamız lazımdı. Sorular olmasa bile ben etrafı okurdum çünkü çok hoşuma gitti. Kazanan ilk kişiye 20, ikinciye 15, üçüncüye 10 dolar verildiğini öğrenince Barkın ve Yalın da işe koyuldu. Tabii ki çıkarcı Türkler olarak üçümüz tam puan aldık. Bizden başka da tam yapan yoktu. Maalesef Judy uyanıklık yapmamıza izin vermedi ve sadece birincilik ödülünü bize verdi. Aslında bilerek bir iki hata yapıp ilk üçü kapsaydık demiştik ama gururumuz ağır bastı :D. Günün kalanınıysa bir alışveriş merkezinde geçirdik.
Cumartesi günü sahilden bir yürüyüş yaptık ve bir tur arabasına bindik. Arabanın özelliği hem karada hem de suda gidebilmesiydi. Arabadan ziyade otobüs falan mı desem. Neyse ben araç diyeyim anlaşalım:D. Bir saatlik gezide bize Halifax'ın bir çok köşesini gösterdiler. Rehberimiz komik bir adamdı ve ince bir espri anlayışı vardı. Hiç sıkmadan dinlettirebildi kendini bir saat boyunca:D. Hatta rehberimiz konuşurken anlattığı bazzı şeyleri ve isimleri bir önceki günkü sergiden hatırlıyor olmam beni gururlandırdı:D. Maalesef o sırada rüzgardan ve soğuktan fotoğraf çekmek aklıma bile gelmediğinden pek bir fotoğrafım yok zaten bir yerde de durmadık. Ve evet her ne kadar sıkı giyinmiş olsam da sanırım bu gezi yüzünden hasta oldum. Otele döndüğümüzde rüzgar çarpmış gibi hissediyordum. Geziden sonra biraz dinledik ve akşama doğru bir kaleye gittik. Kale bizimkilerin aksına bir tepede ama yerin içine girecek şekilde tasarlanmıştı. Beşgen şeklindeydi ve dışında çok derin çukularla çevriliydi. Öyle ilginç bir şekilde kurulmuştu ki aşağıdan bakınca çukurlar belli olmuyordu. İçeriyi gezerken rehberimiz hangi dönemden kaldığı hakkında hiçbir fikrim olmayan ama orta çağ filmerinde rastlayacağınız türden elbise giyiyordu. İşin en çok hoşuma giden yanı karanlık iç kısımları gezerken elimizde sadece şu an adını unuttuğum için mum feneri diyeceğim şeyler vardı. Hani camlı dörtgen şeklindedir içinde mum yanar ya işte o. Tam bir orta çağ havasındaydı ve çok hoşuma gitti. Tabii ki telefon kullanmamamız söylendi o yüzden içerileri çekemedim (aten karanlıkta bir şey gördüğüm de yoktu) ama dışarıdan fotoğraf çektim! Ayrıca biz gezerken rehberimiz bize yaşanmış(!) korkunç(!) hikayeler anlatıyordu. Böyle hikayeleri dinlemeyi hep sevmişimdir. Ortam da çok elverişliydi. Yine de klasiklerdi yani. Hatta en sonunda tam "ne yani aşkını arayan hayalet" hikayesi yok mu derken o da çıkınca arkadaşlara attığım "size söylemiştim" bakışı süperdi:D.
Sonuç olarak gayet zevkli bir gezi geçirdim. Sonunda hastalanmam üzücü olsa da gezimi hiç etkilemediği çin mutluyum. Geçen seferki yazımdan da hatırlayabileceğiniz üzere Halifax'a geçen gidişim daha kısaydı ve yanıma Mustafa ve kızlar olduğundan daha çok alışveriş merkezlerinde geçmişti. Bir de tabii ki Türk yemekleri yemiştik. Bu seferki daha bilgilendirici geçti. Sanırım kıyaslamak gerekirse bu gezide daha çok eğlendim. Şimdilik başka bir gezi planım yok ama Colin'in dediğine göre Haziran'da beni eğlenceli bir sürpriz bekliyormuş. Tabii onun eğlenceli anlayışı genelde benimkiyle uyuşmasa da göreceğiz artık:D.
Dipnot: Yaşadığım internet sıkıntıları nedeniyle fotoğrafları yükleyemiyorum. Nedeni hakkında hiçbir fikrim yok ama onları da en kısa zamanda koyacağım.
Evet şimdi maazeret kısımlarını geride bıraktığıma göre gezime geçebilirim:D. Aslında pazar gününü zaten anlatmış oldum. Baştan alarak devam ediyorum o halde:D. Bu geziyi düzenleyen Judy'di. Benim koordinatörüm olmamasına karşın beni de davet etti ve böylece Barkın ve Yalın'a katılabilmiş oldum:D. Perşembe günü saat 11'de bindiğimiz trenimiz 6'ya doğru Halifax'a vardı. Yol boyunca Barkın, Yalın ve ben sohbet ettik, müzik dinledik, Çinlilerle tartıştık ve önümüzdeki kızların, biri Alman diğer ikisi Brezilyalı, eşyalarını sakladık vesaire:D. Sonuç olarak zevkliydi:D. Halifax'ta ilk işimiz otele gitmek oldu. Otelimi çok güzel ve lüks bir oteldi. Odaları temiz ve rahattı. Biz bir odada 3 Türk ve bir Çinli, Richard, beraber kaldık. Richard bizimle kalmayı istemişti çünkü aksi taktirde kimsenin sevmediği diğer Çinliyle kalması gerekecekmiş. Şahsen nedenini bilmiyorum çünkü onların gruptan değilim ve diğer çocuğu tanımıyorum ama Barkın ve Yalın Richard'a hak verdiler. Ona biraz da üzüldüm açıkcası çünkü her ne kadar çoğunlukla diğer Çinlilerle takılsa ve bizimleyken onu da sohbete katmaya çalışmamıza rağmen sonuçta odana 3 Türk'tük ve çoğunlukla Türkçe konuştuk. Ama hey bizim suçumuz değildi. Yanımızda kalmayı o istedi ve İngilizcesi çok iyi değildi bu yüzden sürekli İngilizce konuşsak bile bizi anlayamayacaktı.
Perşembe günü başka bir şey yapmadık otele yerleştik. Cuma günü sabahtan denicilik müzesine gittik. Halifax'ta en sevdiğim yer olabilir. Çok güel sergileri vardı. Bize hazine avı tarzı bir şey verdiler. Kağıtta 23 soru vardı. Müzeyi gezip sergileri okuyarak sorulara cevap bulmamız lazımdı. Sorular olmasa bile ben etrafı okurdum çünkü çok hoşuma gitti. Kazanan ilk kişiye 20, ikinciye 15, üçüncüye 10 dolar verildiğini öğrenince Barkın ve Yalın da işe koyuldu. Tabii ki çıkarcı Türkler olarak üçümüz tam puan aldık. Bizden başka da tam yapan yoktu. Maalesef Judy uyanıklık yapmamıza izin vermedi ve sadece birincilik ödülünü bize verdi. Aslında bilerek bir iki hata yapıp ilk üçü kapsaydık demiştik ama gururumuz ağır bastı :D. Günün kalanınıysa bir alışveriş merkezinde geçirdik.
Cumartesi günü sahilden bir yürüyüş yaptık ve bir tur arabasına bindik. Arabanın özelliği hem karada hem de suda gidebilmesiydi. Arabadan ziyade otobüs falan mı desem. Neyse ben araç diyeyim anlaşalım:D. Bir saatlik gezide bize Halifax'ın bir çok köşesini gösterdiler. Rehberimiz komik bir adamdı ve ince bir espri anlayışı vardı. Hiç sıkmadan dinlettirebildi kendini bir saat boyunca:D. Hatta rehberimiz konuşurken anlattığı bazzı şeyleri ve isimleri bir önceki günkü sergiden hatırlıyor olmam beni gururlandırdı:D. Maalesef o sırada rüzgardan ve soğuktan fotoğraf çekmek aklıma bile gelmediğinden pek bir fotoğrafım yok zaten bir yerde de durmadık. Ve evet her ne kadar sıkı giyinmiş olsam da sanırım bu gezi yüzünden hasta oldum. Otele döndüğümüzde rüzgar çarpmış gibi hissediyordum. Geziden sonra biraz dinledik ve akşama doğru bir kaleye gittik. Kale bizimkilerin aksına bir tepede ama yerin içine girecek şekilde tasarlanmıştı. Beşgen şeklindeydi ve dışında çok derin çukularla çevriliydi. Öyle ilginç bir şekilde kurulmuştu ki aşağıdan bakınca çukurlar belli olmuyordu. İçeriyi gezerken rehberimiz hangi dönemden kaldığı hakkında hiçbir fikrim olmayan ama orta çağ filmerinde rastlayacağınız türden elbise giyiyordu. İşin en çok hoşuma giden yanı karanlık iç kısımları gezerken elimizde sadece şu an adını unuttuğum için mum feneri diyeceğim şeyler vardı. Hani camlı dörtgen şeklindedir içinde mum yanar ya işte o. Tam bir orta çağ havasındaydı ve çok hoşuma gitti. Tabii ki telefon kullanmamamız söylendi o yüzden içerileri çekemedim (aten karanlıkta bir şey gördüğüm de yoktu) ama dışarıdan fotoğraf çektim! Ayrıca biz gezerken rehberimiz bize yaşanmış(!) korkunç(!) hikayeler anlatıyordu. Böyle hikayeleri dinlemeyi hep sevmişimdir. Ortam da çok elverişliydi. Yine de klasiklerdi yani. Hatta en sonunda tam "ne yani aşkını arayan hayalet" hikayesi yok mu derken o da çıkınca arkadaşlara attığım "size söylemiştim" bakışı süperdi:D.
Sonuç olarak gayet zevkli bir gezi geçirdim. Sonunda hastalanmam üzücü olsa da gezimi hiç etkilemediği çin mutluyum. Geçen seferki yazımdan da hatırlayabileceğiniz üzere Halifax'a geçen gidişim daha kısaydı ve yanıma Mustafa ve kızlar olduğundan daha çok alışveriş merkezlerinde geçmişti. Bir de tabii ki Türk yemekleri yemiştik. Bu seferki daha bilgilendirici geçti. Sanırım kıyaslamak gerekirse bu gezide daha çok eğlendim. Şimdilik başka bir gezi planım yok ama Colin'in dediğine göre Haziran'da beni eğlenceli bir sürpriz bekliyormuş. Tabii onun eğlenceli anlayışı genelde benimkiyle uyuşmasa da göreceğiz artık:D.
Dipnot: Yaşadığım internet sıkıntıları nedeniyle fotoğrafları yükleyemiyorum. Nedeni hakkında hiçbir fikrim yok ama onları da en kısa zamanda koyacağım.
22 Nisan 2016 Cuma
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun:). Sevdiklerinizle güzel zaman geçirirsiniz umarım :).
30 Mart 2016 Çarşamba
Dünyanın En Güzel Doğum Günü Hediyesi - World's Best Birthday Gift
Eveet tekrardan geldim. Şimdi lafı uzatmadan yaptıklarıma geçeyim en iyisi. Kesinlikle dünyanın en iyi doğum günü hediyesini aldım, siz de katılırsınız sanırım:D.
Geçen perşembe, doğum günümden bir gün önce, okuldan çıkar çıkmaz Moncton'a gittik. Elimizde uzuun bir liste vardı. Saat 8'den 11'e kadar o listeyle uğraştık. Gece ise beklemeye başladım. Sabah 7'de kalkmış olmama rağmen saat gece 3'te hala gözüme uyku girmiyordu heyecandan. Uçak da gecike gecike bir hal oldu. 1:15'te gelmesi gereken uçak 4:15'te geldi. Ama benim için fark etmiyordu çünküü o uçakla annem geliyordu:D. Evet benim canım anneciğim oğluşuna kıyamayıp doğum günüm için dünyanın öteki ucuna geldi. Koordinatörlerin hepsi ilk defa birinin ailesinden biri geldi dediler:D. Normalde öğrenciler dönüyormuş geri:D.
Annem gelince hemen otelde yataklara attık kendimizi. Sabah 10 civarı kalkıp kahvaltı yaptık ve 2 gibi tekrar yola koyulduk. Önce annemle kalacağımız otele eşyaları bıraktık sonra da eve gittik. Evde a önce bahsettiğim listeden aldıklarımızla yemek yapmaya koyulduk. Çok uğraştırıcı bir işti ama annemle aman geçirdiğim için her dakikasına değerdi (yine de patates soymaktan nefret ediyorum). Tüm günü yemek yaparak geçirdik desek yeridir. Yine 11 gibi otele döndük.
Bu arada otel nehrin yanında çok şık bir oteldi ve annemle ikimiz bir odada kalıyorduk. CCumartesi günü yemek yapma işimize devam ettik. Akşam 6 gibi herkes gelmeye başladı ama biz yemeği 7 buçuk civarı bitirdik. Gelenler Mustafa, Barkın, Yalın, Zeynep, Buket, Lale ve onların yanlarında kaldıkları aileler (bir ya da iki kişi geldi en fazla). Toplamda 18 kişiydik. Yemeklerimiz ise köfte, pilav, bulgur pilavı, biber dolması, pastırmalı kuru fasülye ve benim için "anneanne yemeği" olan orman kebabı idi. Eğer ki 7 ay boyunca Kanada'da öğrenci hayatı sürmüş iseniz o sıradaki hislerimizi anlayabilirsiniz. Bunlar yemek yapmayı bilmiyor anacım, her şey pratik olsun diye tatsız tuzsu şeyler yiyorlar. Özel yemekleri de sadece hindi. Başka bir şey yok:D.
Evet cumartesi akşamını da hep beraber geçirip leziz yemekler ve üstüne baklava, lokum ve pişmaniye yiyip türk çayı ve türk kahvesiyle de noktalandırdık. Ben bu arada aşağıda bir kaç arkadaşımı bilardo oynayalım dediklerine pişman etmiş olabilirim tabii. Ve kimsenin aklına gelmediği için yanımızdaki sucuğu hiç çaktırmadan geri götürmüş de olabilirim. Ama sonuçta benim doğum günüm, benim hediyelerim değil mi:P.
Toplamda 15 saati yemek hazırlayarak geçirdik. Hadi ben neyse de annem o uçuştan gelip o kadar az uykuyla nasıl dayandı hiçbir fikrim yok:D. Pazar günü Paskalya'ydı. Biz de sabah kalkıp yürüyüşe çıktık annemle. Annem bol bol fotoğraf çekti her zamanki gibi:D. Sanırım 4 günde benim 7 ayda çektiğimden fala fotoğraf çekmiştir:D. Öğleyin odamıza geri döndük. Biraz dinlendik ve tekrar yürümeye başladık. Yalın'ın ailesi bizi Paskalya yemeklerine davet etmişlerdi. Biz de onların evine yürüdük. Oraya sadece bir kere gitmiş olmama rağmen evi haritasız bulmayı başarmış olmam herkesi baya etkiledi:D Kalabalık bir aileydiler. Ben genelde içeride Yalınla takıldım. Yemekte tabii ki hindi vardı:D. Güzeldi ama biim geçen akşam pişirdiklerimizle boy ölçüşemezdi:D.
Pazartesi günü Colin bizi kayma tepesine götürdü. O gün kızakla gezdik, kar motorsikletinin arkasında sürüklendik, simitle kaydık ve geyik gördük:D. Günü hindi ile noktalamasak olmazdı tabii ki :P. Annem hasta gibiyim falan diyerek beni korkutsa da bir şey olmadı:D. Salı günü ise aslında bir okul günüydü ama annem buradayken ben okula gidicem di mi:D. Sabah sonunda açılmış olan mağazaları biraz dolandık. Öğleyin Colin bizi Moncton'a götürdü. Orada da akşam 6'ya kadar mağazada ve yemek yerinde sohbet ederek oyalandık. Sonra da anneciğimi yolcu etmeye havaalanına gittik. O da sağ sağlim evine döndü:).
Bu kesinlikle şu ana kadar ki en güzel doğum günü hediyesiydi:D. 7 ayın sonunda annemi görmüş olmak nasıl hissettirdi anlatamam. Ne iyi ettin de geldin anneciğim:). Geriye sadece 3 ay kaldı:D.
Not: Sucuğum, çayım, peynirlerim ve yemeklerden geri kalanlar var. 3 ay yetmeliler:D.
World's Best Birthday Gift
Last thursday after school, we went to Moncton. We had a loong list to buy, so we worked on it for a while. After that, we waited 'till 4 and I couldn't sleep. Then we went to airport to greet my mum. Yes, my mother came all the way from Turkey for my birthday. I was soo excited. I haven't seen her since September. So this was great.
Friday, we came back to the house and started preparing a huge for saturday. It was a Turkish meal, with Canadian foods:D. We worked all day Friday and most of the Saturday. After 15 hours of work in kitchen, we finally ate it:D. Saturday night was like a little feast. There were 7 (including me) Turkish exchange students and their host parents. We ate our supper, had our desserts and Turkish coffee or tea. I must say, after all of that work, that night was really enjoying. But both me and my mum were REALLY tired. So didn't leave our beds 'till afternoon next day:D.
Sunday was Easter. We went our for a walk with my mum. My mum took lots of pictures (probably more than I took in 7 months). Then around 2 we went to my friend Yalın's house by walking. They had invited us for their Easter Dinner. It was (like all of the other important meals here:) a turkey dinner. It was delicious but nothing compared to the Turkish food, obviously:D. After the dinner, we walked back to our hotel in which me and my mum stayed.
On monday, Colin took us to the sliding hill. We slayed on tubes, went for a sleigh rideand pulled by a snowmobile:D. Although my mum was saying that she was a bit sick, everything went great and we had lots of fun.
Finally, tuesday was actually a school day but I thought going to school while my mum is here is the most stupid idea ever:D. So we walked around in the morning. Visited some shops and bought some stuff:D. Afternoon, Colin took us to Moncton, where we spent a couple of hours by shopping, eating and talking:D. And at 6, we took my mum to the airport and she travelled home, safe and sound.
I can't explain you how happy I am to see my mum:D. I'm glad that she decided to come:). Thank you for everything mum:). There are just 3 months left:D.
13 Mart 2016 Pazar
Çılgın Bir Hafta - A Crazy Week
Tamam cidden uzun zamandır yazmadım amaa hakkında yazabileceğim çok zevkli bir hafta geçirdiğimi belirtmem lazım. Bu hafta "March Break" dedikleri haftaydı ve tüm hafta tatildik. Benim de bir planım yoktu. Şehrin bana göre daha da içinde oturan Türk arkadaşım Yalın bize gelsene dedi. Olur konuşayım Colinle dedim. Konuştuk e Colin izin verdi. Yalın'ın host annesiyle de konuştuk ve isterse tüm hafta kalsın dedi. Şimdi şunu eklemeliyim ki bu burada büyük bir olay çünkü normalde aileler tatilde çocuklardan kurtulmaya çalışıyorlar. Ben tabii ki fırsatı kaçırmadım:D.
Pazar günü kiliseden sonra (yırtamadım:/) beni Yalınlara bıraktılar. Şunu belirtmeliyim ki Yalın'ın host ailesi (Liliane ve Harry) gerçekten çok güler yüzlü insanlar. Gittiğimden beni sıcak karşıladılar. Liliane'nin söylediği ilk şey benim evimde utangaç olmak yasak, bir şey istersen gel ve al oldu:D. Daha sonradan öğrendim ki aile içeride çocuk olmasını çok seviyormuş. Kaç yıl olduğunu hatırlamıyorum ama uzun yıllardır exchange alıyorlarmış. Ve en çok Brazilyalıları ve Türkleri sevdiklerini çünkü onların diğer çocukların aksine zengin bir aileden bile gelseler nazik ve sevecen olduklarını ve kendilerine hizmetlilermiş gibi davranmadıklarını söylediler. Yani korkmayın, Türkiye'de hala umut var:D.
Günleri teker teker anlatmadan önce şuna da değinmek istiyorum ki Kanada'ya geldiğimden beri kilom hiç değişmemişti ama şu bir haftada kesin kilo aldım. Yemekler çok güzeldi, hatta burada yediklerimin en iyileriydi diyebilirim:D.
Şimdi ben orada bir hafta ne yaptım? Pazar günü sohbet ederek geçti. Akşam 10-11 civarı onlar yataklarına çekildiler biz de Yalın'la bilgisayarların başına geçtik. Yattığımızda saat sabahın 6'sıydı:D.
Pazartesi saat 12'de kalktık. Bisiklet sürsek mi derken çok üşendik ve evde geçirdik o günü de. Salı Barkın (yakınlarda oturan başka bir Türk arkadaşım) geleceğini öyledi o nedenle akşam 2'de yattık (erken yani:D). Salı günü akşama doğru Barkınla sinemada buluştuk. London Has Fallen adlı filme girdik. Şahsen ilk defa burada sinemaya gittim. Fiyatı uygundu, patlamış mısırı ve içeceği de güzeldi ama ara falan yoktu. Arada içecek alırız diyince arkadaşlar benle baya dalga geçti dolayısıyla:D. Ben nereden bileceğim hiç burada sinemaya mı gittim:D. Sinemadan sonra Yalınlara geçip gece 4 buçuğa kadar sohbet edip xbox oynadık. Şahsen ben konsol oyunlarını hiç beceremediğimden alay konusu oldum:D. Bir de gece yarısı Tim Hortons'a (bir kafe) gitme planımız vardı ama o saatte açık olmuyormuş ve sadece 2 bisikletimiz olduğundan etrafta gezemedik.
Çarşamda erkenden Barkın gitti. Onun host annesi öğle saatlerine yaşanacak olan buzlanmayı bahane edip geri gelmesini istedi. Biz sadece maazeret juydurduğunu düşünüyoruz çünkü Liliane zaten izzin vermişti hatta istemişti daha da kalmasını:D. Çarşamda ayrıca kızak gezimiz olacaktı ama buzlanma nedeniyle iptal oldu. Kızak gezisine de aslında onların grubu gidiyordu ama ben de orada olduğumddan ve yer olduğundan koordinatörleri benim de gelmeme izin verdi:D. Bizim bisiklet işi yine suya düştü bu arada yollar buzlu olduğu ve kar yağdığı için çıkmadık. Onun yerine sabahlama kararı aldık ve tüm gece uyumadan oyun oynadık.
Ertesi gün de hiç ara vermediğimizden oyun oynamaya devam ettik ama akşam saat 9 civarı tuş olmuştuk. Baktık uyuyakalacağız, Yalın 9'da yattı ben de 10'da yattım. Cuma saat 12'de kalktık. Kızak gezisi o gündü. Miramichi'de 3 exchange grubu var ve ikisi oradaydı. Ben de dedim ki hayır 3'de burada çünkü biim gruptan sadece Mustafa ve ben kaldık ve Mustafa Türkiye'deydi. Sonuç olarak 3 grup da vardı:D. Ve evet ben bir grubum:D.
Kızakları atlar çekiyordu. Bir süre sonra bir kamp evine geldik ve tüm günü orada geçirdik. 7 Çinli, 2 Brezilyalı, 1 Alman ve 5 Türk vardık. Biz Yalın, ben, Barkın, Lale ve Buket Türk tayfa olarak takıldık:D. Kamp yerinde hot dog ve marshmellow yedik. Ateş yaktık (Çinliler beceremeyince Yalınla olaya mangalcı eli atıp hallettik) ve yokuştan kızakla kaydık.
Pazar günü kiliseden sonra (yırtamadım:/) beni Yalınlara bıraktılar. Şunu belirtmeliyim ki Yalın'ın host ailesi (Liliane ve Harry) gerçekten çok güler yüzlü insanlar. Gittiğimden beni sıcak karşıladılar. Liliane'nin söylediği ilk şey benim evimde utangaç olmak yasak, bir şey istersen gel ve al oldu:D. Daha sonradan öğrendim ki aile içeride çocuk olmasını çok seviyormuş. Kaç yıl olduğunu hatırlamıyorum ama uzun yıllardır exchange alıyorlarmış. Ve en çok Brazilyalıları ve Türkleri sevdiklerini çünkü onların diğer çocukların aksine zengin bir aileden bile gelseler nazik ve sevecen olduklarını ve kendilerine hizmetlilermiş gibi davranmadıklarını söylediler. Yani korkmayın, Türkiye'de hala umut var:D.
Günleri teker teker anlatmadan önce şuna da değinmek istiyorum ki Kanada'ya geldiğimden beri kilom hiç değişmemişti ama şu bir haftada kesin kilo aldım. Yemekler çok güzeldi, hatta burada yediklerimin en iyileriydi diyebilirim:D.
Şimdi ben orada bir hafta ne yaptım? Pazar günü sohbet ederek geçti. Akşam 10-11 civarı onlar yataklarına çekildiler biz de Yalın'la bilgisayarların başına geçtik. Yattığımızda saat sabahın 6'sıydı:D.
Pazartesi saat 12'de kalktık. Bisiklet sürsek mi derken çok üşendik ve evde geçirdik o günü de. Salı Barkın (yakınlarda oturan başka bir Türk arkadaşım) geleceğini öyledi o nedenle akşam 2'de yattık (erken yani:D). Salı günü akşama doğru Barkınla sinemada buluştuk. London Has Fallen adlı filme girdik. Şahsen ilk defa burada sinemaya gittim. Fiyatı uygundu, patlamış mısırı ve içeceği de güzeldi ama ara falan yoktu. Arada içecek alırız diyince arkadaşlar benle baya dalga geçti dolayısıyla:D. Ben nereden bileceğim hiç burada sinemaya mı gittim:D. Sinemadan sonra Yalınlara geçip gece 4 buçuğa kadar sohbet edip xbox oynadık. Şahsen ben konsol oyunlarını hiç beceremediğimden alay konusu oldum:D. Bir de gece yarısı Tim Hortons'a (bir kafe) gitme planımız vardı ama o saatte açık olmuyormuş ve sadece 2 bisikletimiz olduğundan etrafta gezemedik.
Çarşamda erkenden Barkın gitti. Onun host annesi öğle saatlerine yaşanacak olan buzlanmayı bahane edip geri gelmesini istedi. Biz sadece maazeret juydurduğunu düşünüyoruz çünkü Liliane zaten izzin vermişti hatta istemişti daha da kalmasını:D. Çarşamda ayrıca kızak gezimiz olacaktı ama buzlanma nedeniyle iptal oldu. Kızak gezisine de aslında onların grubu gidiyordu ama ben de orada olduğumddan ve yer olduğundan koordinatörleri benim de gelmeme izin verdi:D. Bizim bisiklet işi yine suya düştü bu arada yollar buzlu olduğu ve kar yağdığı için çıkmadık. Onun yerine sabahlama kararı aldık ve tüm gece uyumadan oyun oynadık.
Ertesi gün de hiç ara vermediğimizden oyun oynamaya devam ettik ama akşam saat 9 civarı tuş olmuştuk. Baktık uyuyakalacağız, Yalın 9'da yattı ben de 10'da yattım. Cuma saat 12'de kalktık. Kızak gezisi o gündü. Miramichi'de 3 exchange grubu var ve ikisi oradaydı. Ben de dedim ki hayır 3'de burada çünkü biim gruptan sadece Mustafa ve ben kaldık ve Mustafa Türkiye'deydi. Sonuç olarak 3 grup da vardı:D. Ve evet ben bir grubum:D.
Kızakları atlar çekiyordu. Bir süre sonra bir kamp evine geldik ve tüm günü orada geçirdik. 7 Çinli, 2 Brezilyalı, 1 Alman ve 5 Türk vardık. Biz Yalın, ben, Barkın, Lale ve Buket Türk tayfa olarak takıldık:D. Kamp yerinde hot dog ve marshmellow yedik. Ateş yaktık (Çinliler beceremeyince Yalınla olaya mangalcı eli atıp hallettik) ve yokuştan kızakla kaydık.
Kızaktayken
(Beni almamışlar!)
(Aslına sanırım sağ alt köşedeki saç öbeği ben oluyorum)
Kamp evinin önünde.
En sağdan Yalın, Barkın ve ben.
Bir üst sıranın en sağından Buket ve Lale.
Kızakta sohbet ederken ansızın çıkan kameraya tepkilerimiz:D
Biz üç kafadar takılırken (yine):D
Daha kaliteli olsa çok havalı olabilirmiş esasında:D.
İşte böyle fantastik bir hafta geçirdim. Cumartesi evde yatarak, Pazar ise geri dönerek geçti:D. Tekrar davet edildim, tekrar gideceğim:D. O zamanı da iple çekiyorum:D.
A Crazy Week
This past week was called "March Break" and there were no school for the whole week! I didn't have any plans but my Turkish friend Yalın called me to stay over so I went there. And I stayed there for the whole week:D.
His host parents were really nice people and I really like them. I hope they liked me too:D. They said that they need kids in the house. They really like kids around which isn't that common here. So they have been taking exchange students for a long time. They also said that they prefer Turkish and Brazilian kids as they are kind and easy-going.
When I first got there they gave me a warm welcome. They told me that I'm not allowed to be shy there:D. And I have to mention that the meals I had there were great:D. His host mum is a great cook.
So what did I do there? We mostly talked and played computer games. Sometimes played with xbox or watched videos. Sunday we went to bed at 6 in the morning:D. And we woke up at 12. We were considering goin out with bicycles but we decided not to as we were too lazy:D.
On tuesday, my other friend Barkın, who lives closer to there, came over. We met him at the cinema and I went to cinema for the first time since I came here. The popcorn and the drinks were really good:D. The weird thing was there were no break in the movie. After the movie we came back and Barkın stayed there for the night. We played xbox until 4.30 in the morning:D. Then Barkın went his home while we were sleeping because his host mum wanted him to come home before the freezing rain. So the wednesday was a staying at home day too because of the freezing rain. We decided not to sleep and stayed up all night. Thursday, at around 9pm, we were like zombies so we went to bed. Yalın's host family was laughing at our zombie look:D. They also said to me that it is okay if we want to do that unless it is a school day:D.
On friday we went to sleigh ride. It was supposed to be on wednesday but canceled because of the freezin rain. So, we went to the ride and there were many other other exhanges. There were 7 Chinesse, 2 Brazilian, 1 German and 5 Turkish exhange students. We used a sleigh, pulled by horses, to go to a camp house. We stayed at there for the day. We ate hot dogs and marshmellows, made a fire (with my and Yalın's epic barbeque skills of course:D) and slid with tubes.
Saturday was a relaxing day and sunday was the day that I came back. I had lots of fun there and they invited me again. So I'm looking forward to coma back:D.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)